Göze Takılan

Artık Çocuklar için GPS’li Kol Saati Var

Dünyada çocuklar için tasarlanmış ilk kol saati şeklindeki ürünü “TurkcellNum8” ile gözünüz artık arkada kalmayacak. Çocuklarınızın yerini gösteren akıllı saat TurkcellNum8 ile çocuklarınızın yerini SMS ile öğrenebilir, harita üzerinden anlık izleyebilir, tanımladığınız güvenli bölge dışına çıktıklarında SMS ya da e-mail ile bilgilendirilirsiniz. TurkcellNum8, dünyada ilk kez bir operatör tarafından hizmete sunuluyor.

Turkcell GPS’li kol saati
Türkiye’nin lider iletişim ve teknoloji şirketi Turkcell, çocuklara özel kol saati şeklindeki yepyeni ürünü Turkcell Num8’i müşterilerine sunuyor. Kesilemeyen ve çıkarılamayan çelik kayışı ile sadece ebeveynler tarafından özel bir güvenlik sistemiyle takıp çıkarılabilen TurkcellNum8 GPS’li kol saati; dünyada ilk kez bir operatör tarafından müşterilerine sunuluyor.

Turkcell Num8 kol saati
Akıllı kol saati TurkcellNum8; iki taraflı işleyen bir sisteme sahip. Ebeveyn, çocuğunun nerede olduğunu sorgulayabiliyor, harita üzerinde anlık izleme yapabiliyor. Çocuk tanımlanan güvenli alanın dışına çıktığı zaman ise ebeveyn SMS ya da mail yoluyla anında bilgilendiriliyor.

GPS’li Turkcell kol saati
TurkcellNum8 güvenlik kilidi sayesinde, ebeveyn kontrolü dahilinde çıkarılabiliyor. Saati açmak için ebeveynin SMS komutuyla ya da portal üzerinden “Kayışı çöz / Kapat” düğmesine basarak sistemi devre dışı bırakması gerekiyor. Ebeveyn kontrolü olmadan saat çıkarılırsa, “saat izinsiz çıkarıldı” mesajı ile beraber saatin çıkarıldığı en son lokasyon bilgisini ebeveyne SMS ile gönderiliyor.

Çocuklar için tasarlanmış ilk GPS’li kol saati
Turkcell Terminal Yönetimi Bölüm Başkanı Berna Akyüz Öğüt, Turkcell müşterilerine hayatlarını kolaylaştıran ileri teknoloji ürünü bir çözüm sunmaktan mutluluk duyduklarını dile getirerek, “TurkcellNum8”le ilgili şu bilgileri verdi: “Dünyanın çocuklar için tasarlanmış ilk GPS’li kol saatinin içerisinde, üretim esnasında içeriye yerleştirilmiş bir Turkcell data hattı bulunuyor. Türkiye’de ilk kez özel formatta bir mikro SİM kart ürettirerek, bu sim kartın fabrikada henüz üretim aşamasında olan saatlere monte edilmesini sağladık. Akıllı kol saati Turkcell Num8 ile pek çok aileye diledikleri zaman çocuklarının yerini öğrenebilme imkanı sunarak, çocukları konusunda içlerinin daha rahat olmasına katkıda bulunacağımızı umut ediyorum.”

Turkcell Num8 – Sınırsız ve ücretsiz kullanım
TurkcellNum8 servisi ile ebeveynler çocuklarının yerini diledikleri kadar ücretsiz olarak SMS ile sorgulayarak, SMS ile cevap alabiliyor. Ayrıca TurkcellNum8’in içindeki data hattın GPS sistemlerine bağlantısı ve GPS sistemlerinin kullanımı için ekstra ücret ödenmeyecek.

TurkcellNum8’e, sınırsız TurkcellNum8 servisiyle birlikte ayda 39 TL’ye 24 ay taksitle sahip olmak mümkün. Ayrıca ürün ve servisi ayrı almak isteyenler için de cihaza 120 USD ve servise de 12 ay boyunca sadece 29 TL data ücreti ödeyerek sahip olmak mümkün olacak.

Turkcell Num8 GPS’li Kol Saati
Hafifliğiyle de kolay kullanım imkanı sunan akıllı kol saati Turkcell Num8’in üç farklı renk alternatifi var. Siyah, pembe ve mavi renkli TurkcellNum8 saatleri İletişim Merkezleri’nde  Turkcell’lilere sunuluyor.

Kim Hasta ?

Sıradan bir hafta sonuydu. Tatilin tadını çıkarmak adına geç saatlerde kalkmış, kahvaltı yapıp, “bugün ne yapabilirim, geriye kalan vaktimi nasıl değerlendirebilirim” diye düşünürken cep telefonum çaldı. Çalıştığım hastaneden arıyorlardı. Ne olabilirdi ki? Umarım tatilimi mahvedecek bir şey değildir, diye düşündüm.

Görevli arkadaş icapçı hemşire olduğumu, İstanbul’a bir hastanın götürüleceğini ve en geç 20 dakika içerisinde hazır olup hastaneye gelmem gerektiğini söyledi. Ben de hazırlandım tabi, ama söylene söylene. Nerden bilebilirdim bu yolculuğun hayatımı değiştireceğini!

Hastaneye geldiğimde ambulans hazır halde beni bekliyordu. Fakat hasta yoktu. Evinden alınıp sonrasında daİstanbul Fatih’teki evine bırakılacaktı.

— Oh, dedim, demek ki hastanın önemli bir problemi yok. Gerekli malzeme kontrollerini yaptıktan sonra yola koyulduk.

Hastanın evine vardığımızda bir doktor karşıladı bizi. Hastanın ilerlemiş bir beyin tümörünün olduğunu ve yapmam gerekenleri bir bir anlattı. Hastayı sedyeyle ambulansa aldığımızda bilinci yarı açıktı. Bazen bizi işitiyor, bazen de derin bir uykudaymışçasına hiç konuşmuyordu. Eşi de yanında refakat etmekteydi. Bir süre bu şekilde gittikten sonra hasta idrarının geldiğini söyledi. Bir ördek yardımıyla bu işi hallettik. Sonrasında da eşinin kulağına bir şeyler fısıldadı.

— Eşinizin ağrısı mı varmış, dedim.

— Hayır, namaz vakti geldi mi diye soruyor, dedi. Abdest alacakmış da.

— Nasıl yani, yerinden bile kalkamıyor, nasıl abdest alacak! Üstelik verdiğimiz ilaçlar devamlı idrar yaptırır ve abdesti sık sık bozulur, o zaman ne yapacağız?
Hastanın gözleri ilaçların etkisiyle yavaş yavaş kapandı ve derin bir uykuya daldı. Belli bir süre bu şekilde devam etti yolculuğumuz. Hasta bir ara gözlerini aralayıp:

— Namaz vakti geldi mi, dedi.

— Evet, dedi karısı.

Hasta, ambulansı uygun bir yerde durdurup, kendisi için bir tuğla parçası arayıp aramayacağımı sordu:

— Tabiî ki ararım, dedim. Ama ne yapacaksınız ki tuğla parçasını?

— Abdest alacağım hemşire hanım, dedi bitkin bir şekilde.

Aman Allah’ım, “yoldayım” diye kılmadığım, “uykusuzum” diye kazaya bıraktığım, “biraz sonra kılarım” diye ertelediğim namazlarım geliverdi aklıma.
Ambulansı bir tesiste durdurduk ve bir tuğla parçası aramaya koyuldum. Birinci adım, ikinci adım derken bir de baktım ki tuğla parçası karşımda duruyor. Sanki bilinçli bir el onu benim almamı istercesine oraya koymuş gibiydi âdeta.

Tuğla parçasını aldım, hastaya verdim. Taşı karnının üzerine koydu ve yolculuk boyunca her abdesti bozulduğunda teyemmüm edip abdest aldı ve ardından namazını eda etti. Bilinci yerindeyken, dudaklarında hep bir mırıltı, durmadan dua ediyordu.

Allah’ım nedir bu yaşadıklarım. Bu insanlar gerçek olabilir mi, diye geçiriyordum içimden. Yerinden kalkamayacak kadar hastayken “namaz vakti geldi mi” diye soruyordu adam. İmkânsız olduğunu düşünürken tuğla parçasını bulmam, adamın devamlı teyemmüm abdesti alması o kadar garibime gitmişti ki…

Başım ağrıyor, romatizmam var, ayaklarımda mantar var, uykusuzum, yorgunum, işlerim çok yoğun gibi bahanelerle abdestten, namazdan kaçanlar var ya, onlar geldi aklıma. Kendim geldi aklıma. Utandım, yıkıldım ve o adamı tanıdıktan sonra namaza dört elle sarıldım, sanki namazla yeniden dirildim.

Sanırım, hastanın sonunu merak ediyorsunuz. Hasta kısa bir süre sonra vefat etmiş. Nasıl öldüğünü tahmin ediyorsunuzdur herhalde.Nasıl yaşadıysa öyle.

Sibel GÜNAYDIN

—————–

Sevgili Ayşe Reşad ablamın gönderdiği bu yazıda, adeta babamı okumuştum…

80 küsür yaşında, her iki bacağı protezli, desteksiz yürüyemeyen, 2 yıldır sonda takmak zorunda olan, ikinci seviyede alzheimer hastalığı bulunan babam sadece namazı biliyor , sürekli namaz kılıyor. Unutuyor, aynı vakti yeniden kılıyor. Kulağı ezanda, gözü takvimde.  Sorduğu en sık soru “ezan okundu mu,  duydunuz mu?” 🙁

Hakikaten insan nasıl yaşarsa ömrünün son yılları da o şekilde geçiyor .

Süt Dişleri Nerede Saklanır

Aziz Mahmut’un ilk dişi sallanmaya başladığında düşünmeye başlamıştım: Çıkacak dişini ne yapmalıyım diye.

Sonra internette küçük bir gezi yaptım ve karşıma

http://www.disalbumu.com/ adlı site çıktı.

“İşte tam aradığım şey” dedim.

Çıkan dişler için bir albüm tasarlanmış.  Son derce sevimli ve kullanışlı. Üstelik yıllarca saklayabiliriz.

Ürün tasarımı 5-11 yaş arası çocukların kolaylıkla kullanabileceği şekilde geliştirilmiş.

Ön kapaktaki fotoğrafı kolayca çıkararak, yerine çocuğumuzun  fotoğrafını yapıştırabiliyoruz. Süt dişlerini, her bir diş için ayrılmış özel bölümlere yerleştiriyoruz.

Albümde 20 ayrı saklama haznesi mevcut.  Ayrıca her bir dişin dökülme tarihini ilgili bölüme not düşebiliriz.

İstanbul Akvaryum

Bugün anneannemiz bizi Florya’da açılan  akvaryuma götürdü.

Aziz öyle çok eğlendi ki. Heyecan ve hayret sesleri ile oradan oraya koştu durdu.

Hakikaten ciddi emek verilerek hazırlanmış bu tesis görülmeye değer.

Daha önce Forum İstanbul daki Turkuazoyu da görmüştük ancak İstanbul Akvaryum daha profesyonel bir tesis gibi göründü gözüme.

Fakat giriş ücretlerini çok fazla buldum. Yetişkin 29 TL, öğrenci-öğretmen-gazi-65 yaş üstü 22 TL. Farklı aile paketleri de yapılmış. Yinede fiyatlar cep yakan cinsten.

Yıllık abonelik en karlısı gibi.

Yetişkin :75

Öğrenci : 55

Ziyaret edilmesini tavsiye edeceğim bir yer.

Değirmenyeri

Yolculuğun en güzel yanı, yola çıkmadan önceki anlardır derim hep.

Gidilecek yeri hayal etmek, valize konulacakların listesini hazırlamak, yol arkadaşları ile hayaller kurmak-program yapmak, yolculuk anı ve varış. O dakikadan sonra o kadar hızlı geçiyor ki güzel zamanlar. Bir bakıyorsunuz geri dönmüşsünüz.

Fakat yüzünüzde hoş bir tebessüm, neşeli fotoğraflar, tatlı hatıralarınız da cebinizdeyse, buna değmez mi?….

Geçtiğimiz hafta içi çok bunaldığımızı ve iyi bir tatile ihtiyacımız olduğunu söyleyip duruyorduk eşimle.  Plan vardı bir yerlere gitmek için ancak program yoktu.

Önce ne istediğimizi netleştirdik arkadaşlarla. Nasıl bir mekanda, hangi bölgede, ne kadarlık bir bütçe ile bu seyahat gerçekleşmeli idi.?

Kente dair bir şey olmayacaktı, şık olacaktı ,  tabiat olacaktı ,  ağaç olacaktı ,  kar olacaktı ,  özgürlük olacaktı,  dşarıda elimiz ayağımız donduğunda  içerde çıtırdayan bir ateş olacaktı ,  şen kahkahalarla çınlayan kütükten bir ev olacaktı , verandası olacaktı ,  çok pahalı olmayacaktı  …

Bilgisayar başında kesintisiz 3 saatimi harcayarak muhteşem birkaç mekan buldum. İçlerinden beklentilerimize en uygun olanını seçtim . Eşim ve arkadaşlarım o kadar itimatlıydılar ki bu konuda bana, gidilecek yerin web sayfasını gördüklerinde “işte buu!!” dediler. Bu da bana yetti 🙂

Sabah 6 da karanlıkta  çıktık İstanbul dan yola.

Körfez taraflarında kahvaltımızı yaptık.

Elimizde harita ile kıvrım kıvrım dağ yollarından geçtik.

Bir köy bakkalında alışverişten sonra ulaştık “Değirmenyeri” ne.

Mudurnu ya 8 km mesafede olan Kilözü Küyünü 500 metre geçince Değirmenyeri çıktı karşımıza.

Beklentilerimizin çok üstünde güzellikte, adeta cennetten bir köşeydi. Sırtını bolu dağlarına dayamış, yüzünü Mudurnu ya döndürmüş, bahçesinde ördekleri, köpekleri, kedileri, yeşil çatılı ahşap evleri , şırıl şırıl alan suları, küçük göletleri, salıncakları, mahzun gözlerle bize bakan Miskin’i gördük ilk önce  (Sembernard cinsi 4 yaşında bir köpek) Ardından otel personelinden Özkan’ı. Samimi bir konukseverlikle karşıladı bizi.

Otel sahibi Ulvi Ilgaz beyi ilk günün akşamında tanıdık. Güven veren duruşu, dost bakan gözleri, sıcak gülümsemesi kaldı en fazla aklımda. Yemek salonundaki diğer konukların konuşmalarına yaptığım kulak misafirliği sonucunda Ulvi beyin bir yazar olduğunu, aslen yüksek ziraat mühendisi olduğunu öğrendim. Şaşırmadım… Böylesi güzel bir mekan ancak sanatsal yönü gelişmiş insanların hayal güçlerinin ürünü olurdu.  Zaten Ulvi Beynin uzun saçı ve sakalı, ince gözlükleri, elinden düşürmediği sigarası kimliğini işaret eder gibi idi. Hani utanmasam masamdan kalkıp ellerini sıkmak ve teşekkür etmek istiyordum.

Yemek salonunda zevkle seçilmiş caz müziği, tadı damaklarda kalacak lezzetler bizi bekliyordu. Hele ertesi gün yaptığımız kahvaltı…Herkes şaşırdı bu kadar çok yiyişime. Hem temiz hava hem de masanın güzelliği midemi tetiklemişti. Sütünden, meyve suyuna, yumurtasından tereyağına, peynirinden zeytinine, domatesinden salatalığına, kaşarından salamına, cevizinden üzüm kurusuna, reçelinden mısır gevreğine her şey ama her şey vardı masada. Nakışlı perdeler, temizlik, düzen, dozunda ilgi, dekorasyon… Değirmenyerinde göze batacak en ufak bir şey dahi yoktu. Aksine bir gelenin bir daha gelmek isteyeceği bir yerdi.

Neyse, devam ediyim…

Hemen evimizi görmek istedik. Büyükçe bir salon, amerikan tarzı mutfak, kalorifere ilaveten şömine, 1 çift kişilik yatak, 2 tek kişilik yataktan olan 2 adet yatak odası ve banyo vardı giriş katında.  Salonun ortasından çatıya çıkan ahşap merdiveni tırmandığımızda  4 tane yatağın ekoseli battaniyelerle sarmalandığını gördük. Burası salona bakan bir asma kat şeklindeydi. Üçgen camları, pompon perdeleri vardı. Ev tek kelime ile muhteşemdi. 8 kişi çok rahat kalabilirdi. Dekorasyonda sadeliğe, Türk motiflerine yer verilmişti. Ahşabın sıcaklığını her yanda hissediyorduk. Hele verandası…Sallanan sandalyesi, bir büyük yemek masası, 2 adet sandığı, sandalyeleri ile köye bakan bir yamaçtaydı. Mutfak camından baktığınızda şırıl şırıl akan suyu görüyordunuz.

Yerleştik mekanımıza, salonda oturup biraz soluklandık. Bakkaldan aldıklarımızla sandviçler yaptık , otelin kafesine inip sıcak çaylarımızı içtik ve keşif niyeti ile yola çıktık.  İstikamet için Abant ı önerdiler. Göynük de bir diğer alternatif ti. Sülüklü göl görülmesi gereken bir yerdi. Ancak tercihi Abant tan yana yaptık. Bildik, klasik yoldan değil de arka taraflardan Abant a  girdik. Yol çok buzlu ve karlıydı. Bembeyaz bir güzellik, mis gibi dağ havası, insanın başını döndüren manzara…

Çocuklar gibi eğlendik. O itiş kakışlar, yerlerde yuvarlanışlar, kar topu savaşları anında otomobilimizin anahtarını kaybetmişiz. Tam dönelim artık derken birde anahtar derdine düştük. Şükür ki en çok boğuştuğumuz yeri hatırladık ve anahtarı orada bulabildik. Laylaylomlarla Abant tan ayrıldık. Mudurnu merkeze indik. Mimarisi ile çok güzel olan bu küçük ilçenin o gün pazarı varmış. Çok ucuza alışveriş yaptık ve Değirmenyerine geri geldik.

Miskin karşıladı yine kapıda bizleri. Yemek saatine daha çok vardı. Bizde monopoli oynamaya karar verdik. Hani gülmekten katıldığınız, katılırken “nefesim durup tak diye gideceğim şimdi” diye düşündüğünüz kahkaha krizleri olur ya. İşte öylesi neşeli oyundu bizimkisi. Oyun bitecek gibi değildi. Akşam iyiden iyice çökmüştü. Dışarısı zifiri karanlıktı. Acıkmıştık da. Ara verip yemeğe çıkalım dedik.  Akşam yemeğimizde çok güzeldi. İşimizden  hiç konuşmayacağız desek de yemekte bu kuralı biraz yıktık. Balık mı- tavuk mu- kırmızı et mi alternatifleri içinden hepimiz tavuğu seçtik. Çok lezzetliydi. Evimize geldiğimizde oyunumuza kaldığımız yerden devam ettik. O sıra kap çaldı ve görevli bir arkadaş elinde odun sepeti ile karşımızdaydı. Şömineyi yaktı. Ortam sımsıcak oldu. Kapıdaki ikinci misafirimiz yavru kediydi. Kıramadık aldık içeriye. Baktık ki keyiften tırmıklar başladı, yine saldık kapı önüne. Miskin zaten veranda da bizi bekliyordu, pisicikte ona katıldı.Geç saatlere kadar süren sohbetimiz , oyunlarımız, gülüşlerimiz sonunda dağ havasının da etkisi ile ilk ben uyumak istediğimi söyledim. Ardımdan teker teker uykuya çekilmişler. Gece bir ara kalktım salona geldim. Şömine tatlı tatlı yanmaya devam ediyordu. Ortalıkta kızıli bir ışık vardı. Herkes derin bir uykudaydı… “Ne güzel bir gece Allahım , şükürler olsun” dedim, odama yöneldim.

Kesintisiz, derin bir uykuyu nasıl da özlemişim. Sabah çok erken kalktığımda benden daha önce kalkanların da olduğunu gördüm. Dışarıda yakıcı bir güneş vardı fakat buz gibiydi hava. İskoç battaniyelerimize sarılarak verandaya çıktık. Bir güzel güneşlendik. Tekrar eve girip salonda muhabbet ederken baktık Ulvi bey elinde 3 çift botla geliyor. Botlar bizim !!!  Yaramaz bir yavru köpek vardı . Meğer akşam 3 arkadaşımızın botlarını teker teker taşımış evin önünden. Epeyce güldük bu olaya.

Takım tamamlanıp herkes uykudan uyanınca kahvaltıya geçtik.  Önceden bahsettiğim gibi kahvaltı harikaydı. Eve geldik ve yine güneşe karşı kendimizi verip şekerleme yaptık, resmen şarj olduk. Bu gece de kalsak mı, dönsek mi münazarası ardından İstanbul da havanın sertleştiğini öğrendik. Bizleri bekleyen yakınlarımız “kar geliyor, sıkıntıya düşebilirsiniz” dediklerinden ve ertesi gün hepimizin saat 8 de iş başında olma gerçeği olduğundan makul bir saatte yola çıkalım dedik.

Dönüş yolunda şarkılarla, şakalaşmalarla, tüm tatili çektiğimiz kameramıza el sallamalarla İstanbul a ilerliyorduk.

Sapanca da bir mola verip göl kenarında yürüyüş yaptık, birer gözleme yedik.

İstanbul bizi yağmurlarlar karşıladı, kar yağışları ile de evimize vardık.

Güzelden öte çok güzel bir tatil olmuştu.

İlk baharda çok daha farklı lezzetler tadacağımız bir yerdi muhakkak ve niyetine girdik. İnşallah yine çok güzel bir bahar gününde bu sefer cırcır böcekleri, kuş sesleri, yıldızlı geceleri ile Değirmen yerini yaşamak nasip olur.

Kesinlikle ve kesinlikle sizlere bu mekanı öneriyorum.

Nasıl bir yer olduğunu resimlerle görmek istiyorsanız http://www.degirmenyeri.com.tr/tr/index.html  a bir göz atın derim. Gördüklerinizden daha güzel, daha dolu olduğunu söyleyebilirim.

19/12/2005


“Çocuk” konulu Fotoğraf Yarışması Forum İstanbul’da

World Press Photo 11 Sergisi Etkinlikleri kapsamındaki “Çocuk” konulu Fotoğraf Yarışması Forum İstanbul’da!

Amatör veya profesyonel, tüm fotoğrafçıların katılımına açık olan, D-SLR fotoğraf makinesi ödüllü Fotomaraton yarışması bu haftasonu Forum İstanbul’da… Canon işbirliği ile düzenlenen ve yarışmacıların Cumartesi saat 10:00’la, Pazar saat 16:00 arasında, diledikleri zaman kayıt ve fotoğraf teslimi yapabilecekleri yarışmanın ödül töreni de Pazar saat 19:00’da yapılacak.

Fotomaraton’un bu yılki konusu ise “Çocuk”.

Forum İstanbul, dünyanın en etkileyici karelerinin sergilendiği “World Press Photo 11 – Dünya Basın Fotoğrafları 2011” Sergisi kapsamında çeşitli etkinlikler düzenlemeye devam ediyor. “Fotoğaf’ın F’si” isimli çocuklara yönelik atölye çalışmasının ardından tüm amatör ve profesyonel fotoğrafçıların katılımına açık olan Fotomaraton yarışması da Forum İstanbul’da… Canon işbirliği ile düzenlenen ve konusu “Çocuk” olan bu yılki Fotomaraton kapsamında, yarışmacılar 24 Eylül 2011 Cumartesi saat 10:00’dan itibaren diledikleri zaman yarışma masasına kayıt yaptırabilecekler  ve ardından çektikleri fotoğraflardan 3 tanesini en geç 25 Eylül 2011 Pazar saat 16:00’da yarışma masasına teslim ediyor olacaklar. Saat 16:00’da başvuru ve fotoğraf teslimlerinin tamamlanmasının ardından toplanacak jüri dereceye girenleri belirleyecek ve saat 19:00’daki ödül töreni ile Fotomaraton 2011 sona erecek.

“Çocuk” temalı fotoğraflar yarışıyor

Günümüzde alışveriş merkezleri, kent yaşamının vazgeçilmez çekim merkezleri olmuş ve sadece bir alışveriş merkezi değil, aynı zamanda yaşam ve eğlence merkezi görevi de üstlenen bu mekanlar, ailelerin ve dolayısıyla da çocukların zamanlarını geçirmek için ilk tercihlerinden biri haline gelmiştir. Bu noktadan yola çıkılarak bu yıl ikincisi düzenlenen Fotomaraton yarışması için “Çocuk” konusu seçilmiştir.

Alışveriş merkezinde gün içinde gerçekleşen çocuklara yönelik etkinlikler, çocuklara özel oyun ve eğlence alanları, çocuk mağazaları, çocukların ilgisini çekecek sergiler ve tabii ki alışveriş merkezindeki ilginç karşılaşmalar, Fotomaraton’a katılan yarışmacılar için olası yola çıkış noktaları olacak.

Çocuklar için “Fotoğraf’ın F’si”

World Press Photo 2011 sergisi kapsamında çocuklar da unutulmadı. Çocuklara fotoğraf sevgisi aşılamak amacıyla Canon işbirliğiyle “Fotoğraf’ın F’si” isimli bir atölye çalışması da gerçekleştirilecek. 17-18 Eylül tarihlerinde  13.30 – 19.30 saatleri arasında düzenlenecek atölye çalışmalarında 2 gün boyunca 5-12 yaş grubundaki 120 çocuk ağırlanacak.

Canon ve TNT nin sponsorluğu ve Geniş Açı Proje Ofisi nin katkıları ile desteklenen World Press Photo 2011 sergisi, 28 Eylül 2011 tarihine kadar Forum İstanbul da gezilebilecek.

FOTOMARATON A KATILIM KOŞULLARI:

Fotomaraton, Seçici Kurul Üyeleri, Forum İstanbul çalışanları, Canon çalışanları ve onların birinci derece yakınları dışında, tüm amatör ve profesyonel fotoğrafçılara açıktır.

Fotomaraton 24 Eylül 2011 Cumartesi saat 10:00 da başlayıp, 25 Eylül 2011 Pazar saat 16:00 da sona erecektir.

Yarışmacıların, 24 Eylül 2011 Cumartesi saat 10:00 dan itibaren  Dünya Basın Fotoğrafları 2011 Sergisi nin bulunduğu Zemin Kat Büyük Meydan daki Fotomaraton masasına gelip kayıt yaptırmaları ve başvuru formunu doldurmaları gerekmektedir.

Yarışmacılara kayıt sırasında sıra numarası verilecek, kayıt masasında bulunan “START” tabelasını fotoğraflamaları istenecek ve bu fotoğrafın ismi/numarası kayıt formlarına yazılacaktır. Yarışmacılar, bu fotoğraftan sonraki isme/numaraya sahip fotoğraflarla fotomaratona katılabilecektir.

Yarışmacılar fotoğrafları kendi dijital fotoğraf makineleri ile çekeceklerdir.

Yarışmaya katılan fotoğrafçıların, fotoğraflarını en geç 25 Eylül 2011 Pazar saat 16:00 ya kadar kayıt masasına teslim etmeleri gerekmektedir.

Fotomaratona katılacak fotoğrafların bu tarihler arasında çekilmiş olması zorunludur. Aksi tespit edilirse yarışmacı diskalifiye edilecektir.

Yarışmacılar, fotoğraflarını kayıt masasında bulunan görevliye hafıza kartlarında teslim edecek, hafıza kartındaki kayıt sırasında çekmiş oldukları “START” fotoğrafından sonraki fotoğraflar bilgisayara aktarılacak ve yarışmacı bunlar arasından en fazla 3 tanesini seçerek yarışmaya katılacaktır. CD ye kayıtlı olarak getirilen fotoğraflar ya da fotoğraf baskıları kabul edilmeyecektir.

Yarışmacıların seçmiş olduğu (maksimum 3) fotoğrafların kayıt masasındaki yazıcılarda çıkışları alınacak, arkalarına yarışmacının sıra numarasına göre isim (001-1 gibi) verilecek ve yarışmacının eksiksiz olarak doldurduğu ve imzaladığı başvuru formuyla birlikte bir zarfın içine konacaktır.

Ödül alan ve sergilenmeye değer bulunan fotoğraflar, ilerleyen tarihlerde Forum İstanbul da açılacak bir sergide teşhir edilebilecek, Forum İstanbul un internet sitesindeki Fotomaraton sayfasında yayınlanabilecek, bir katalog halinde yayımlanabilecek ve Forum İstanbul un çeşitli basılı ve görsel materyallerinde tanıtım amaçlı kullanılabilecektir. Fotoğrafların yukarıda adı geçen durumlarla sınırlı olmak kaydıyla tüm kullanımları hakları Forum İstanbul a aittir. Bu durumda ayrıca bir telif ödenmeyecektir.

Fotomaratona katılanlar yukarıda belirtilen koşulları kabul etmiş sayılır.

FOTOMARATON TAKVİMİ:

Fotomaraton başlangıcı                                : 24 Eylül 2011 Cumartesi Saat 10:00

Fotomaraton bitişi                                         : 25 Eylül 2011 Pazar Saat 16:00

Sonuçların açıklanması ve ödül töreni    : 25 Eylül 2011 Saat 19:00

Sonuçlar, 26 Eylül 2011 tarihinden itibaren Forum İstanbul internet sitesi (www.forumistanbul.com.tr) ve basın aracılığı ile kamuoyuna duyurulacaktır.

ÖDÜLLER:

·         Birincilik Ödülü: Canon EOS 600D Fotoğraf Makinesi

·         İkincilik Ödülü: Canon EOS 550D Fotoğraf Makinesi

·         Üçüncülük Ödülü: Canon EOS 1100D Fotoğraf Makinesi

Seçici Kurul, gerek gördüğü takdirde bu ödüllerin dışında da ödül ya da belge verebilecektir.

SEÇİCİ KURUL:

·         Murat Germen (Fotoğrafçı, Sabancı Üniversitesi Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğretim Görevlisi)

·         Laleper Aytek (Fotoğrafçı, Koç Üniversitesi Medya ve Görsel Sanatlar Bölümü Öğretim Görevlisi)

·         Doç. Dr. Melih Zafer Arıcan (Bahçeşehir Üniversitesi Fotoğraf ve Video Bölüm Başkanı)

·         Joao Xavier (Forum İstanbul Genel Müdürü)

·         Cüneyt Akman (Canon Euraisa Ürün Yöneticisi / Tüketici Görüntüleme Ürünleri)

İLETİŞİM:

Geniş Açı Proje Ofisi / 0212 251 70 03

www.forumistanbul.com.tr/WPP

http://www.gapo.org/wpph11fotomaraton.html

2011 Dünya Basın Fotoğrafları Sergisi Forum İstanbul’da

2011 Dünya Basın Fotoğrafları Sergisi  Forum İstanbul’da

Dünyanın her yıl tekrarlanan en büyük ve en prestijli sergisi “World Press Photo 2011 – Dünya Basın Fotoğrafları 2011” Sergisi, 6-28 Eylül tarihleri arasında Forum İstanbul’da fotoğraf tutkunlarıyla buluşacak. Forum İstanbul, dünyanın en etkileyici karelerinin izlenebileceği World Press Photo 2011 kapsamında dünyaca ünlü foto muhabiri Riccardo Venturi yi ağırlayacak.

Bu yıl 54. sü düzenlenen “World Press Photo” yarışması eserleri, Forum İstanbul da düzenlenecek sergi ile Türkiye ye geliyor. Dünyanın en prestijli basın fotoğrafları sergisi olan “World Press Photo 2011” 6-28 Eylül tarihleri arasında Forum İstanbul da gezilebilecek.  Dünya foto muhabirliğinin bir yıllık güncesi niteliğini taşıyan ve geçtiğimiz yıl dünya gündemine oturmuş olayların canlı belgesi fotoğrafların da yeraldığı sergi, her sene tekrarlanan etkinlik çerçevesinde yılboyu dünya çapında belli başlı metropolleri gezerek milyonlarla buluşuyor. Hollanda Kraliyeti Başkonsolosluğu katkılarıyla  Türkiye ye getirilen sergi nin 2009 ve 2010 seçkileri yine Forum İstanbu da ağırlanmıştı.

Her yıl dünyanın dört bir yanından foto muhabirleri, ajans, gazete ve dergiler tarafından yarışmaya gönderilen fotoğraflar 13 kişilik bağımsız uluslararası bir jüri tarafından 10 farklı kategoride değerlendiriliyor. Bu yılki yarışmaya ise 125 ülkeden 5691 fotoğrafçı, 108.059 fotoğrafla katıldı. 10 kategoride yapılan değerlendirmeler sonunda 23 ülkeden 55 fotoğrafçı çeşitli ödüllere layık görüldü. Yarışmanın en büyük ödülü olan World Press Photo of The Year 2011 ise Güney Afrikalı fotoğrafçı Jodi Bieber in Bibi Aisha portresine verildi.

 

Ödüllü foto muhabiri Riccardo Venturi Forum İstanbul da

Bugüne kadar komünizm sonrası Arnavutluk, Tayland da çocuk fahişeler, Almanya daki dazlaklar gibi uluslar arası alandaki farklı konular ile Sri Lanka ve Endonezya daki tsunami ve İran daki deprem gibi  önemli sıcak haberleri fotoğraflayan başarılı foto muhabiri Riccardo Venturi World Press Photo 2011 sergisi kapsamında Forum İstanbul da ağırlanacak. 1997 yılında Afganistan da yaptığı çalışmayla bir World Press Photo ödülü kazanan Venturi hali hazırda uluslararası haber önemi olan konular ve kişisel projeleri üzerinde çalışıyor.

Riccardo Venturi ile World Press Photo 2011 kapsamında Forum İstanbul da  6-7 Eylül tarihlerinde Fotojurnalism üzerine düzenlenecek ileri seviyede atölye çalışmaları basın fotoğrafçılarına, bağımsız çalışan foto muhabirlerine, üniversitelerin fotoğraf bölümlerinde okuyan öğrencilere, basın fotoğrafına ilgi duyan amatör fotoğrafçılara açık olacak.  Bu yılki World Press Photo yarışmasının Genel Hikâyeler kategorisi Tek Fotoğraflar dalında ödül kazanan Riccardo Venturi nin, bugüne kadar gerçekleştirdiği çalışmalarda konularını nasıl seçtiğine ve onları hayata geçirirken izlediği yöntemlere odaklanan geniş kapsamlı bir sunumla başlayacak olan atölyeler, fotoğrafçının katılımcıların foto röportajlarını teker teker değerlendirilmesi ve önerilerde bulunmasıyla devam edecek.

Etiketler

Çocuklarımızın eşyalarını kaybetmeleri biz anneler için alışıldık bir durumdur.

Geçen sene Aziz okulda her gün bir eşyasını unutuyordu. Bazen beslenme çantası, genellikle kalem, bazen hırkası, su matarası vs…

Eşim,  tekstilci bir arkadaşına kumaş etiketler yaptırmıştı.  Mezura gibi şerit, 2 parmak ara ile oğlumuzun adı, soyadı ve benim cep telefonum yazmaktaydı. Bu etiketleri dikebildiğim her eşyasına diktim. Elimde o etiketlerden yine var ve bu sene de dikmeyi düşünüyorum.

 

Sabah internette çok başka bir bilgi arayışındayken karşıma http://www.isimetiketleri.com  sitesi çıktı. Müthiş şeyler hazırlamışlar.

Göz atmanızı tavsiye ederim