Sevdiğim Satırlar

1 8 9 10

Lâ Edrî

….yerinden kalkıp gözüne önceden kestirdiği eski çini bir tabağı duvarda asılı yerinden çıkardı ve arkasını çevirip baktı.
Eski harflerle bir şeyler yazılıydı. Getirip Nisyan Babaya gösterdi.
– Ben eski yazı bilmiyorum efendim, ne yazıyor ki burada?

Nisyan Baba gözlerini adamakıllı belleterek yazıyı okudu.
– Burada ‘Lâ Edrî yazıyor.
– Lâ Edrî mi? O da kim?
– Kim olacak bu tabağı çizen usta.
– Kim bu usta? Yaşıyor mu, yoksa ölmüş mü? Kaçıncı yüzyılda yaşamış?
– Bilinmiyor. Lâ Edrî bilinmeyen demek zaten.
– Neden bilinmiyor?
– O kendisinin bilinmesini istememiş de ondan. Çok eski devirlerde çini ustaları yaptıkları eserlerin sırrını hiç kimseye söylemezlermiş. Boya reçetelerinin sırrını yalnızca kendilerine saklarlarmış. Bazıları da eserlerinde yalnızca kendilerinin ya da kendileri gibi bakıp görecek
gönül gözü açık kişilerin fark edebilecekleri bir eksiklik bırakırlarmış.
– Neden?
– Çünkü eksiklikten ve noksanlıktan münezzehliğin yalnızca Allah’a (c.c.) mahsus olduğunu hem kendilerine hem de diğer insanlara hatırlatmak için. Yani çok mütevazı imişler eski zamanların sanatçıları. Şimdi duymuyor musun ne diyorlar evlat? ‘Yaratıcı sanatçı!..’….

-Saliha Malhun’ un satırlarından-

Anne ve Babaya İyilik

İsrâ sûresi, 23-25. Ayetleri: Ayette yanınızda ihtiyarlık çağına erişecek olan anne-babaya “sakın öf bile deme onları azarlama; onlara güzel söz söyle. Onlara merhamet ve tevazu kanadını ger.” emredilir.

Bu bir teklif, bir rica veya bir tavsiye değildir, eğilip bükülemeyecek derecede kesinlik arz eden bir emirdir. Allah’ın emirleri de bilindiği üzere farzdır. Belki siz unutmuş ve gaflete dalmış olabilirsiniz, bundan dolayı da hatırlayamayabilirsiniz diye Rabbimiz bir de hatırlatma yapar: “Ey Rabbim, nasıl onlar beni küçükken besleyip büyüttülerse, Sen de onlara öylece merhamet buyur.” Yani “geriye doğru bir dönüp bakın” der, ardından; “Eğer siz salih kimseler olursanız, muhakkak ki O, kendisine yönelenler için çok bağışlayıcıdır.”açıklamasında bulunur, ihtiyar anne-babayı incitmeden hoşnut etmenin salih amellerden olduğunu, Kendisine yönelmiş olan böyle salih kimseleri de bağışlayacağını belirtir.

Pek faziletli bir iş olan yaşlı anne-babaya sahip çıkmak her müminin borcudur. Hem dünyasını, hem de ahiretini emniyet altına almak isteyenler, bu borca çok iyi sahip çıkmakla ancak muvaffak olabilirler.

‘Namaz kılmak ödev değil bir imtiyazdır’

Yıllar önce eski Diyanet İşleri Başkanı’mız Ali Bardakoğlu söylemişti. Ardından da ilave etmişti: “Çünkü namaz Allah’ın huzuruna kabul edilmektir.”

Burada bir dakika duralım ve düşünelim bu tespit üzerinde; doğru değil mi? Beşeri münasebetlerde de böyle değil midir? Randevu istenilen makam randevuyu vermezse, görüşme imkânı var mıdır o şahısla? O huzura sizi kabul etmezse illa o zatla görüşeceğim, konuşacağım demen ne mana ifade eder? Kaldı ki şu an bahse medar olan ne bir kaymakam, ne bir vali ne de daha yüksek rütbe ve makamlara sahip bir fani şahıs; aksine kâinatın yaratıcısı Allah (cc).

Buradan hareketle ağır aksak da olsa namaz kılan bir insan öncelikle huzura kabul edildiği için, o imtiyaz kendisine tanındığı için şükretmelidir. Zira istedikleri halde o ölçüde olsun alnını secdede seccade ile buluşturamayan insanlar var. Daha ötesi inandım dediği halde ne namaz, ne oruç ibadetin hiçbir formu gündeminde yer etmeyen müminler var.

Pekâla namaz ödev değil midir? Tabii ki ödevdir, tabii ki vazife vecibedir. Namazın bir mükellefiyet olarak bize sunulması, ayetlerle emredilmesi, Efendimiz’in tatbikatı ile ‘nasıl’ının bizlere anlatılması bunu gösteriyor. Ama Bardakoğlu hocamızın baktığı perspektif namazın imtiyaz yönünün ödev, vecibe ve vazife boyutunu bastırdığını ifade ediyor ,buna vurgu yapıyor.

Son olarak “O’nun huzurunda O’nunla iletişim kurmak az bulunur bir fırsattır.” diye bağlıyor sözlerini hocamız. Doğru. Kul olarak bize düşen de bu ‘az bulunur fırsatı’ hem dünyamız hem de ukbamız adına değerlendirmek değil midir?

 

Ahmet Kurucan

Çocuklar ve Sabah Namazı

 

 

Eskiden alimler sabah namazına kalkınca, çocukları kaç aylık yada kaç yaşında olursa olsun, yanına gider çocuğun burnundan hafifçe sıkar, evladına dua eder, sonra da namaza gider yada namaz sonrası yatarmış.

Her gün sabah namazı vaktinde burnu sıkılarak, uykusuna hafif bir “sekte” vurulan çocuğun sabah namazına kalkma alışkanlığı kazanması çok daha kolaydır.

1 8 9 10