çalışan anne

Çalışan kadın ve anne olmak

Çocuklarını çalışarak büyüten anneler, haklı olarak, bunun hayatlarındaki en zor şey olduğunu söylerler. Sebep ne olursa olsun, bir anne çalışmak zorunda ise, “çalışma, çocuğuna bak” demek çözüm değildir.

ÇALIŞANKADIN, zihinsel ve bedensel olarak ev hanımından daha fazla yorulduğu için farklı bir psikolojiye sahiptir. Çevrenin de etkisiyle annelik görevini yeterince yapamadığını düşünür, suçluluk duygusuna kapılır ve aşırı sorumluluk yüklenir. Çocuğun her isteğini yapmaya, yaramazlıklarına katlanmaya ve ev kadınlığı görevini en iyi şekilde yerine getirmeye çalışır. Ancak uzun süre bunu devam ettiremez, aşırı yorgunluk sonucu stresli ve endişeli (nörotik) bir kişilik kazanır.Çocuğun hırçınlıklarını ve huysuzluklarını bakıcıdan bilir. Çok sık bakıcı değiştirir. Eğer eşinden yardım görmüyorsa işi daha da zorlaşır. Haklı olarak kocasını eleştirir. Karı koca arasında rol çatışması başlar. Kavgaya varan tartışmalar yaşanır.

Çalışan kadınlar arasında boşanmaların fazla oluşu konu üzerinde daha ciddi durmamızı gerektiriyor. Ataerkil bir toplum olduğumuz için boşanmalarda kadın tarafını suçlama eğilimi gösteriyor, adil davranamıyoruz. Sonuçta kaybeden ve zararlı çıkan yine kadın oluyor. Aile Hayatı Ortak Sorumluluk Gerektirir Çalışan eşlerde aile hayatı ancak sorumlulukların paylaşımı ile sağlıklı yürüyebilir. Özellikle erkeğin anlayışlı davranması, eşinin de eve yorgun geldiğini ve yardıma ihtiyacı olduğunu kabul etmesi gerekir. Karşılıklı sevgi, saygı ve anlayış içersinde yapılan bir iş bölümü iki tarafı da rahatsız etmez. İşten erken çıkan çocuğu kreşten veya bakıcıdan alma, mamasını yedirme, altını temizleme gibi görevleri yerine getirebilir. İşten erken çıkan baba ise, bu işleri o yapacaktır. Anne işten gelinceye kadar çocuğa babanın bakması erkekliğine gölge düşürmez.Çocuk eşlerin ortak meyvesi olduğuna göre, bakımının ve eğitiminin de ortaklaşa yürütülmesi kadar doğal ne olabilir?

Bir konferansımda ben bunları anlatırken bir erkek dinleyicim kalktı, söz istedi. Sanırım, eşi çalışan bir beydi. “Ali hocam, eşiniz çalışıyor mu?” diye sordu. “Hayır” dedim. “Eşiniz çalışıyor olsaydı, bu dediklerinizi yapar mıydınız, yani çocuğa mama yedirmek, altını temizlemek gibi? “Samimiyetle söylüyorum, yapardım.” “Hocam, bu dediklerinizi yapıyorum diye babam benimle konuşmuyor. ‘Erkekliği iki paralık ettin, kılıbık herif, benim senin gibi oğlum yok,’ dedi ve bir daha benimle konuşmadı.”

Buna benzer olayları çok duyuyoruz. Ev işlerinde ve çocuk bakımında eşine yardımcı olduğu için aile büyükleri tarafından ayıplanan babalara diyorum ki: “Hiç üzülmeyin, siz sünnete uygun olanını yapıyorsunuz. Peygamber Efendimiz, babaların ve ev reislerinin en mükemmeli idi. Peygamber olduğu halde ev işlerinde, çocuk bakımında ve eğitiminde eşlerine yardım ederdi. Hadislerden kendi gömleğini dahi yıkadığını biliyoruz. Biz onun ümmeti değil miyiz? Peygambere yakışan işler bize neden yakışmasın?”

Çalışan Annenin Çocuğuna Kim Bakacak? Yaratılışa en uygun bakıcının anne olduğu tartışma götürmeyen bir gerçektir. Ancak annenin çalıştığı saatlerde onun yerini tutacak birine ihtiyaç var. Bu görevi en iyi anneanne, babaanne, abla, hala, teyze gibi çocuğa kan bağı yönünden en yakın akraba kadınlardan biri yapabilir. Çocuğa bakacak kişiyi seçerken, çocuğun ruh sağlığı ve eğitimi açısından çalışan anne babalara bazı tavsiyelerde bulunmak istiyoruz:

1- Çocuğunuza Bakacak Kişi Akraba İse

• Çocuğa kimin bakacağına doğumdan önce anne ve baba birlikte karar vermeli, bakacak kişinin gerçekten gönüllü ve sağlık yönünden uygun biri olduğundan emin olmalısınız.

• Çocuğa bakacak kişiye (bu anneniz de olsa) çocuğun bakımı, eğitimi ve terbiyesi konusunda görüşlerinizi ve beklentilerinizi açıkça anlatın ve bunlara uymasını rica edin. Bize göre çalışan annenin çocuk eğitimi konusunda karşılaştığı en büyük problem budur. Çocuğun bakımını üstlenen akrabanın çocuk bakımı ve eğitimi konusunda görüşleri annenin görüşlerinden farklı olduğu zaman, anne çocuğunu kendi istediği gibi eğitmekte güçlük çekmektedir.

• Çocuğu bakıcıya götürüp getirme işinin kolay olması için mümkünse size yakın oturan bir akrabayı tercih edin.

• Çocuğunuzun geceleri ve hafta sonları sizde kalmasını sağlayın.

• Ekonominin ön plana çıktığı bir çağda yaşıyoruz. Çocuğa bakacak kişi ile bakım ücreti ve çocuğun masrafları konusunda size düşenlerin ne olacağını açıkça görüşün ve bunları yazılı hale getirin.

2- Çocuğa Bakacak Kişi “Çocuk Bakıcısı” İse

• Çocuğa bakacak kişinin beklentilerinize cevap verecek ehil biri olduğundan emin olmalısınız. Bunun için bakıcıyı evinde ziyaret etmeli, aile yapısının, dünya görüşünün ve eğitime bakış açısının size uyup uymadığını kontrol etmelisiniz. Gerekirse referanslarından ve komşularından bakıcı hakkında bilgi almalı, bu bilgileri sizin kanaatlerinizle karşılaştırmalısınız.

• Çocuğun farklı ev ortamlarında bulunması çevreye uyumunu güçleştireceği için mümkünse bu kişiden çocuğa evinizde bakmasını isteyin. Çocuğa evinizde bakılması ayrıca sizi getirip götürme zahmetinden ve masrafından kurtaracaktır.

• Kimi anne babalar bakıcıya bir oda tahsis ederek evde yatıp kalkmasını sağlamaktadır. Biz bunu aile mahremiyeti ve çocuğun eğitimi açısından uygun bulmuyoruz.

• Bakıcının iş tanımını ve yerine getirmesi gereken sorumlulukları önceden belirleyin ve bunu yazılı hale getirin. Kimi aileler, iş tanımını önceden belirlemedikleri halde, bakıcı olarak aldıkları kişiden ev temizliği, çamaşır, yemek ve bulaşık gibi hizmetleri de istemekte; anlaşmazlıkların ortaya çıkmasına yol açmaktadır.

• Bakıcıya çocuğunuzun bakımı ve eğitimi ile ilgili prensiplerinizi ve isteklerinizi açıkça anlatın, bunların takipçisi olacağınızı söyleyin.

• Bakıcıya alışması için yeterli bir süre iş yerinden izin alarak çocuğunuza bu kişi ile birlikte bakın. Çalışmaya başlamadan önce periyodik olarak günün belli saatlerinde evden ayrılarak çocuğunuzu yavaş yavaş ilerideki uzun süreli ayrılığa hazırlayın.

Bir Çocuk Bakıcısında Bulunması Gereken Özellikler:

• Sevecen, güler yüzlü, şefkatli olmalı.

• Çocuk eğitimi ve psikolojisi konusunda bilgi sahibi olmalı

• Sağlıklı, bakımlı, temiz, düzenli ve doğru sözlü olmalı.

• Ahlâksız olmamalı.

• Aile yaşantısı düzenli olmalı.

• Sabırlı, hoşgörülü ve esnek olmalı

• Katı kuralcı, sabit fikirli ve asık suratlı olmamalı. • Yaş ve kişilik olarak anneye benzemeli.

• Sorumluluk ve inisiyatif sahibi olmalı.

• Alkol ve sigara kullanmamalı.

İdeal bir annede bulunması gereken bütün bu özelliklerin Türkiye şartlarında bir çocuk bakıcısında bulunmasını elbette bekleyemezsiniz. Biz sadece bakıcı ararken nelere dikkat etmeniz gerektiğini hatırlatmak ve yardımcı olmak istedik. Çalışan anneler, bakıcı yerine kreşi de tercih edebilir. Çoğu büyük işletmelerin kreş hizmetleri var. Kreş aynı binada olduğu için getirip götürme işi kolaylaşmakta, anne belli saatlerde gidip çocuğunu emzirebilmektedir.

Çalışan Anneye Bazı Tavsiyeler

• İşler fazla yoğunlaşıp sizi yorgun düşüreceğini hissettiğiniz zaman bir süre için sadece önemli ve acil olanlarını yapın.

• Kendinizi yorgun hissettiğinizde evde aile üyelerinden (eşinizden, kayın validenizden, annenizden, büyük çocuklarınızdan), iş yerinde iş arkadaşlarınızdan yardım isteyin.

• Ev işlerinin ve çocuk bakımının sizi yorgun düşürmesine ve eşinize karşı kadınlık görevinizi yapamaz hale getirmesine izin vermeyin. Eviniz ve çocuğunuz kadar eşinizin de size ihtiyacı var.

• Eşinizden yardım isterken tatlı bir dil kullanmaya özen gösterin.

• Genel ev temizliğini ve birikmiş çamaşırların yıkanmasını ücret karşılığında temizlik firmasından bir bayan elemana yaptırarak hafta sonunu eşinizle ve çocuğunuzla birlikte stresten uzak bir ortamda, mesela bir piknikte, geçirebilirsiniz. Birçok ev işini erteleyebilir veya başkalarına yaptırabilirsiniz, ama çocuk eğitimini erteleyemez ve başkalarına bırakamazsınız. Çocuk eğitimine dair bir sorumluluğu ertelediğiniz veya ihmal ettiğiniz taktirde, kısa zamanda karşınıza “çözümü zor bir çocuk problemi” olarak çıkacaktır.

• Çocuğunuza ve eşinize mutlaka zaman ayırın. Bu zamanın süresi önemli değildir, kalitesi önemlidir. Akşam yemeğinden sonra yarım saat sohbet etmek, geleceğe dair planlar kurmak, bir aile olmanın mutluluğunu paylaşmak, iki saat konuşmadan birlikte televizyon izlemekten daha kalitelidir.

• İşlerin sizi yorgun düşürüp gergin ve sinirli bir anne yapmasına izin vermeyin. Çocuk sizin bir aynanızdır. Siz sinirli ve gergin olursanız, çocuk da bundan etkilenip sinirli ve huysuz olacaktır. Çözümü zor bir problemle karşılaştığınızda, çelebice tebessüm edip, “bu da geçer” deyin. Belki bu tutumunuz problemi çözmez, ama sizi problemin altında ezilmekten korur.

Tavsiyelerimizi okurken, “akıl vermek kolay” diyeceksiniz. Çalışan bir anne, bize danışmak için geldiğinde, “neler hissettiğimi ancak ben bilirim” demişti. Meslek hayatımız boyunca pek çok çalışan anne bizimle özel duygularını paylaştı, annesine ve babasına dahi açamadığı sırlarını bize açtı. Bu yüzden yazdıklarımız masa başında hazırlanmış teorik bilgiler değildir. Çalışan annelerin neler hissettiğini biliyor, duygularını paylaşıyoruz.

İlk zamanlar çocuğunuzdan ayrı kalmak size çok zor gelecek ve suçluluk duygunuzu körükleyecektir. Bakıcıya veya kreşe bırakıp giderken arkanızdan ağlaması yüreğinizi parçalayacak, “keşke çalışmak zorunda kalmasaydım” diyeceksiniz. İş yerinde çalışırken aklınız hep çocuğunuzda olacak. Çocuğunuz büyük annesine veya bakıcıya alışacak, size yabancı gibi davranacaktır. Bütün bunlar normaldir ve yaşanması gerekir. Siz ve çocuğunuz yeni şartlara zamanla alışacak, işler yoluna girecektir. Ancak bir problemin uzun süre devam etmesi ve çözüme ulaşmaması bir psikologdan profesyonel yardım almanızı gerektirebilir.

Ali Çankırılı

 

Affet

Sevdamın rengi mavi

Tıpkı çocukken kurduğum hayallerim gibi

İçimdesin bu sabah mavilim

Çok özledim seni .

Gözlerin çalışma masamın her yerinde

Ellerin klavyemin üzerinde sanki.

Koynuma sokuluşun,

Kollarını boynuma dolayışın,

Öpüşün,

Bakıştığımız anlarda içimde bir yerlerde olan

Kimsenin keşfedip de giremediği

sıcacık yerlere süzülüşün…

Çok özledim seni üzüm gözlüm,

Çok özledim seni boncuk bakışlım.

Gözlerimi yumup kokunu duymaya çalışmak avuntum,

Resimlerine bakıp “sabır” çekmek  ilacım,

Özlediğim anlarda neler yaptığını öğrenmek teselli bana buralarda.

Ne olur

Bu gece eve geldiğimde uyumamış ol.

Ne olur kızma bana o çakmak bakışlarınla.

Nerdeydin dün akşam anne,

neden geç kaldın deme lisan-ı halinle.

Sen benim pamuk tenlim,

elma yanaklım,

gül kokulum,

Sen benim yaşama sevincim, sebebim, umudum.

evladım, Yaradan dan emanetim,

Sen benim her şeyim….

Affet beni bebeğim,

Senden ayrı kaldığım şu son saatler ve bundan sonrakiler için

Annen RANA….

(17/11/2005)

Anne Olmak

10 yıl önceki halime benzetiyorum seni” dedi çok sevdiğim bir ablam.

“Bende 10 sene önce yorgun, telaşlı, yeni anne olmuş, kariyer peşinde koşan, sürekli düzen içinde olmaya çalışan biriydim. Sonraları fark ettim ki gereksiz bir savaşın içindeymişim. Keşke yüklendiğim şeylerin bir kısmını eşime verebilseydim”

Sustum bu sözünün üzerine uzun süre.

Bir kadın çalışmalımı, yoksa tüm enerjisini anne olmaya mı vermeli?

“Eğer dayanıklı ise çalışmalı”

Kendi kendime verdiğim yanıt bu oldu sonunda.

”Dayanıklı ise…”

Bunu neden dedim ?

Kariyer, biraz daha iyi yaşam, belki de hayat standardımı alışık olduğum çizgide tutmak için çalışma hayatıma devam ediyorum.

Ama artık anneyim.
Allah bağışlar ise dünyalar tatlısı 16 aylık bir oğlum var .

Aksam saat 6 da eve geliyorum yorgun bir halde.
Beni heyecanla bekleyen oğlumla kucaklaşıp 2 saat boyunca başka hiçbir şeye yönelmeden sadece onunla alakadar oluyorum. Gelişimine katkıda olan oyunlar oynayıp, kitaplar okuyoruz.

Babamız geldiğinde Aziz’i ona teslim edip mutfağa yöneliyorum. Yemek yoksa yapıyor, var ise hazırlıyorum. Hep birlikte yemek yedikten sonra yine oğlumuzla birlikte oluyoruz. Uyku vakti geldiğinde yatırıyoruz. Saat 10-11 oluyor. Bazen 11 buçuk… O saatten sonra 2 çift laf etmeye, mutfağı toplamaya, çamaşırları yıkayıp asmaya yada ütüye veya her yeri dağılmış evi toplamaya yöneliyoruz. Gece yarısından önce uyumak mümkün değil.

Peki ya sabaha kadar kesintisiz uyku…Hiç olur mu öyle şey. En az 2 defa kalkıp yavrunuzla ilgilenmelisiniz. O uyanmasa bile siz otomatikman kalkıp meleğinizin yanı başında buluyorsunuz kendinizi.

Hafta sonraları “derin temizlik” diye tabir edilen işe sıra gelmiş oluyor. Çalışan bir anne olarak bunun için ya eşinizden yada belli periyotlarda size gelen yardımcı hanımdan destek alıyorsunuz. Geriye bir tek pazar kalıyor. Tüm hafta boyunca sokağa çıkmamış yavrunuzu alıp biraz dolaşıyorsunuz. Vaktiniz kalır ise hafta içi için yemek hazırlıyorsunuz. Ertesi gün iş…

Bazen fazla mesaileriniz oluyor.
Bazen konuklarınız geliyor
Bazen hasta oluyorsunuz
Yada evinizin nazlıları eşiniz & bebeğiniz hastalanabiliyor
Bazen sosyal sorumluluklarınızı yerine getirmelisiniz (ziyaretler, tebrikler, katılmanız gereken meclisler gibi)
Bazen de dinlenmek istiyorsunuz, azıcık tatil yapmak gibi

Bazen bir film giriyor vizyona, bazen de güzel bir yaz konseri haberini alıyorsunuz.
Bazen toplantının ortasında “oğlan ateşlendi” telefonunu alıp fırlıyorsunuz sokağa, yüreğiniz kanaya kanaya , kendinize kıza söylene eve koşuyorsunuz.

Arkadaşlarınız var elbette.

Sizi özlüyorlar, çağırıyorlar aralarına. Mümkün değil yetemiyorsunuz, kırılıyorlar size. Hani kalkıp gitseniz 1-2 saat , aklınız bebeğinizde oluyor. Onu da alsanız yanınıza muhabbetten hiçbir şey anlamıyorsunuz.
Sürekli okuma araştırma yapmalısınız geride kalmamak adına.  Bunun için gece yarılarını tercih ediyorsunuz
Bazen o kadar yorgun hissediyorsunuz ki kendinizi… Kanepede sadece 10 dakika uzanmaktır istediğiniz, imkansız.
Liste hazırlıyorsunuz YAPILACAKLAR diye. Evdeki post-it panoya asıyorsunuz; (tam 1 sayfa) ne zaman yapılacak diye her önünden geçişte kara kara düşünüyorsunuz.

Kadınsınız…

Eşiniz ne kadar yardımcı olsa da size  (sadece kadına biçilmiş sorumlulukları siz daha iyi yaptığınız için belki de) yükün en ağır tarafını tutuyorsunuz.

Faturaları yatırma görevi eşinizin olsa bile siz son ödeme günü illaki eşinizi arayıp hatırlatma ihtiyacını hissediyorsunuz. Çöpü atma görevi onun olsa da, her seferinde çöp kovasını kapı önüne çıkarıp dolduğunu görmesini sağlıyorsunuz.

En önemli görevim anneliğim diyip, her şeye bir tekme savurup sadece bebeğinizle ilgilendiğiniz saatler de oluyor olmasına ama işte benim o post-it panodaki biriken 1 sayfalık işlerim gibi günün birinde karşınıza çığ gibi kabarmış halde çıkıveriyor.

Ve dün akşamki gibi annenizin yaptığı kabak tatlısını yerken “benim oğlum okuldan geldiğinde bende ona sevdiği şeyleri hazırlayıp mutlu eden bir anne olacak mıyım, yoksa bunu hiç yapamayacak mıyım” diye düşünüyorsunuz.

Babanız bu halinizi fark edip “neyin var kızım” diye sorduğunda da

“annemin elinden hazırlanmış her şey çok güzel babacım” diyerek susuyorsunuz.

Böyle bir yürek yorgunluğu işte çalışan anne olmak.

Bu sebeple dedim “eğer dayanıklı ise çalışmalı” diye.

Galiba kadına yakışan en güzel şey, en mükemmel şekilde yaptığı, anneliği…

Bir gün çalışan bir hanım arkadaşım bana dönüp  demişti ki

“Çalışan bir annenin çocuğu olarak büyüdüm. O zamanlar dünyanın en kötü şeyinin çalışan annenin çocuğu olmak olduğunu düşünürdüm. Ama şimdi biliyorum ki en zor şey o annenin ta kendisi olmak”

İç acıtan bir tespit.

Ama öte yandan çalışmalıyız da…

Hatta sosyal hayattan kopmamalıyız.

Akıp giden hayatın çok dışında kalır isek bu sefer ömrümüzü adadığımız yavrularımızın, yetersiz gördüğü anneler olmak gibi istemeyeceğimiz ihtimal de var.

Çünkü gün gelecek kendi ayakları üzerinde duracaklar, evden ayrılacaklar, yörüngelerinde dönüp durmamızdan rahatsız bile olacaklar. İşte bu yüzden hayatımızı hiçe saymadan belli bir denge kurmayı bilmeliyiz.

Sonra yaşayamadıklarımızdan pişman olup, “bana bunun bedelini öde, yaşamadığım hayatımın diyetini ver” diye düşünen anneler gibi olmamak, hırçınlaşmamak  için.

Bu şekilde düşünen annelerin (bunu direkman ifade etmeseler de) dilerinde dolanan klasik bir sözü vardır :

“Senin için her şeyi yaptım, yemedim yedirdim, giymedim giydirdim, hiçbir arkadaşımı görmedim, kimseyi eve davet etmedim, işimi bıraktım…”

Hep korku duyuyorum ya bende böyle olursam diye.

Yaptığım anneliğe ait o muazzam davranışların karşılığında bir bedel bekleyeceğim içten içe diye.

Bu korku sürekli içimde.

Galiba bahsettiğim gibi olmamak için şimdi yaşadığım yürek ve beden yorgunluklarına katlanıyorum. Dayanıklı olmaya çalışıyorum.

Oğlum “Aziz Mahmud” umu her şeyden çok seviyorum.

Onun her zaman gurur duyacağı bir anne olmak istiyorum.

Ve eminim ki okuldan geldiğinde mutfaktan çıkan mis kokuları da duyacaktır benim oğlum.

“Anne elinden her şey güzeldir” diye düşünecektir

Rabbim ömür versin yeter ki , bunu yaşatmak için  zaman bulacağıma inanıyorum.

21/12/2005

Rana Çolak