doğum hikayem

Doğum Hikayem

Anne olmak…

Sanki bir kadının tamamlanış biçimi.

Yaşamasının en büyük sebebi.

Anne olmak…

Layığıyla yapıldığında, ne büyük mükafat,

Annelik ne güzel bir taç…

15 Ağustos gecesi idi, günlerden Pazar. Doğum 21 Ağustos’ta yapılacaktı, 6 gün kalmıştı seninle buluşacağımız o muhteşem güne.

Hafta sonu babaannenler geleceklerdi yatıya, babanla ev içindeki son hazırlıkları yapıyorduk 22: 30 gibi bir sancı girdi karnıma “kötüyüm” dedim. Hemen salondaki kanepeye yatırdı baban “sen dinlen ben yaparım işleri” dedi

Kumanda elimde zap yaparak 1 saati geçirdim. Yatarken sancım azalmıştı ama en ufak bir kımıldamamda şiddetleniyordu. 1 saat öylece yattım. Babacığın sık sık gelip beni kontrol ediyordu. Doktorum bir önceki konuşmamızda: “Ağrın 1 saatte geçmez ise irtibat kuralım” demişti. Ağrı devam ettiği için doktorumuzu aramaya karar verdik “Hastaneye geçin, ben gerekli talimatları vereceğim görevlilere, seni bekliyor olacaklar, orada buluşalım” dedi

Babanla birbirimize baktık “geliyor mu oğlumuz?” dedim.

“Sanmam” dedi.

“Ben de sanmam” dedim.

Üzerimi giydirdi, hazırladı beni. Bir yandan heyecandan titriyordum. “Bu gece istemiyorum oğluşumuzu, korkuyorum” diye mızmızlanmaya başladım. “Korkma, eve geri gönderirler” diye sakinleştirmeye çalıştı beni. Belki de duygularını gizleyebilmek için çok az konuşuyordu.

Merdivenlerden inerken “ya bu merdivenleri 3 kişi olarak döneceksek?” diye sordum babana. Gülümsedi…

Dışarıda yağmur yağıyordu. Hastane yakındı ama bir taksi tuttuk Yolda ananen ve teyzene haber verdi baban. Aslında ben istememiştim bu haberi, sanki ortalığı boşuna ayağa kaldırdık gibi geliyordu.

Hastane kapısından girdik. Beni bekliyordu 3 görevli hanım tebessümle. Odam hazırdı ama önce başka bir odaya aldılar. Ağrı şiddetimi ölçmeye başladılar. Her yanıma birtakım vantuzlar yapıştırdılar. Bir yandan cihaza bağlıydım ve yazıcıdan döküm alınıyordu.

Aşkım, biricik eşim başucumda gözlerime bakıyor, ellerimi tutuyor, ağrım olup olmadığını soruyordu. “Yok” diyordum. Gerçekten de yoktu ağrım. Görevli hanımlara da “kusura bakmayın, ağrım falan yok, sizi de boşuna harekete geçirdik, beni en iyisi eve gönderin siz” diye söylüyordum. Artık heyecandan mı ağrımı hissetmiyordum yoksa dayanılır bir ağrı mıydı bu, bilemiyorum…

Anneannen ve teyzen hemen geldiler. Yüzlerindeki o ifadeyi asla unutamam. Acıma, sevgi, şefkat, tedirginlik, korku…

Yüzümü öpüyorlar, ellerimi tutuyorlardı.

Doktorum Türkan Mutafoğlu girdi içeriye, üzerinde kırmızı eşofmanları. Hiç unutmayacağım o gülüşünü. Ellerimi tuttu ve “geliyor minik oğlumuz” dedi. İnanamadım o söze ve “ama cumartesi idi hani?” diye sorduğumda “bekler mi bizim hesabımızı hiç, yola çıkmış bile.

Hem böyle sürpriz gelişi çok daha iyi” dedi. Gerçekten o günden sonra vakte dair yaptığım hiçbir program gerçekleşmedi. Hep sürprizliydin ve hep senin yaşantına göre hayatımız devam etmeye başladı.

Ameliyathane hazırlanıyordu…

Odama aldılar beni. Ameliyathane gömleğimi getirdiler. Anneannen, baban ve teyzen hep yanımda… Allah onlardan razı olsun.

Sedyeye bindim. Helalleştim, içimden bildiğim tüm duaları okuyordum…

Teyzen defalarca öptü beni. Sedyemin ayakucunda durdu babacığın. Sürekli göz göze idik. Asansöre aldılar beni hâlâ bakışıyorduk. Ameliyathaneye indik. Ameliyathane kapısından içeriye beni uğurlarken “seni seviyorum” diyip öpücük verdi. Kapılar kapandı. Duvardaki kocaman saate baktım 01:10…

İçerde 4-5 kişi, sağımda Türkan hanım her biri telaşla koşturup hazırlık yapıyorlar.

Tansiyonum ölçüldü, iğne yapıldı, kollarım ve bacaklarım bağlandı, serum takıldı. Türkan Hanım karnıma bir madde sürerken “üşüyeceksin biraz” dedi.

Biraz mı? Bacaklarımın titremesine mani olamıyordum. Ve sürekli dua…

Rabbime yalvarıyordum

“Eğer ölürsem, şehit kabul et beni” diye

“Oğlumu sahipsiz bırakma” diye

“Acılar çekmesin” diye

Eşime anneme ve babama dua ediyordum

“Beni affet günahlarım için” diyordum

“Ve ne olur, beni cennetine kabul et Allah’ım” diyordum

“Oğlumun sağlıklı olmasını, mutlu olmasını, eğer bir hayata devam edeceksem ailemle çok mutlu bir hayat yaşamayı” diliyordum.

Bu arada doktorum bana birtakım sorular sorup kafamı dağıtmaya çalışıyordu. Belki de ameliyat stresini yenmem için çabalıyordu.

Anestezi uzmanı kilomu sordu “63” dedim. Demek ki kiloma göre narkoz verilecekti.

Başucuma geçti “Hazır mısın?” dedi.

“EVET” dedim… Kelimeyi şahadet getirdim

Ve POFFF… Her yer dumanlandı sanki

Duyduğum ilk söz:

“Ne kadar beyaz bir bebek”

“Anne beyaz, baba beyaz. Tabii ki beyaz olacak.”

Birileri konuşuyordu. Biri doktorumdu, diğeri hemşire hanım.

Demek ki sen doğmuştun,

Demek ki beyazdın, pamuktun, güzeldin…

Sonra her şey yine silindi. Sağ kolumda bir kıpırdanış, göğsümde bir aranış. Gözlerimi zorlayarak araladım. Yatağımdaydım. Sağ yanımda bebeğim. Göğsümü yakalamaya çabalıyordun. Hemşire hanım yardımcı olmaya çalışıyordu bize. Mis gibi kokuyordun yavrum. Başını öptüm ve “hoş geldin bebeğim, canım yavrum” dedim… Böyle bir aşk olamaz, böyle bir güzellik, böylesi bir huzur, mutluluk…

Annemin ifadesine göre çok kolay bir uyanışım olmuş

Hiç sızlanmadan, hiç şikâyet etmeden hem de

İstanbul’u sel götürüyordu.

Hiç yağmadığı kadar yağmur yağmış o 3 günde.

Oğlum rahmetle gelmiştin sanki,

Oğlum, Aziz Mahmudum…

Aynı gece babaannenler geldiler. Nasıl da mutluydular…

Ben ameliyathaneye girince babacığın, Selami dedene telefon etmiş “Rana ameliyata girdi” diye. Babamın gelmesini başta istememiştim. Çok yaşlı ve hasta olduğu için strese girmesin diye düşünmüştüm. Hastane zaten anneannenlerin evine 1 sokak mesafede idi, ani bir haberle kolay gelebilirdi.

Ah sevgili babacığım öyle bir telaşla hazırlanmış ki; ceket yeleğinin düğmelerini heyecandan çapraz iliklemiş de haberi yok…

Doktorumun desteği tüm gebeliğimde ve doğum anımda ve hatta doğumdan sonraki aylarda da sürdü. Gerçekten mükemmel bir doktorum vardı. Bu konuda çok şanslıydım.

Mükemmel bir ailem vardı, her an benimle birliktelerdi. Bu konuda da şanslıydım. Hele baban… O benim ruh ikizim, yaşamayı güzelleştirenim, bir tanem…

Anladım ki; bir kadın anne olmadan tamamlanamıyor. Sanki yıllarca anne olacağı an için yaşıyor.

Şu an karşımdasın.

Rüyalar aleminde gezintiye çıkmış melekler gibi uyuyorsun.

Bakmaya, koklamaya kıyamıyorum.

Sana ninni söylemek, başını okşamak, yumuk avuçlarını öpmek, kıkırdanışını seyretmek…

Öyle güzel ki…

Hayat nasıl da hızlı akıp gidiyor. Her anını doyasıya yaşamak, yaşadığı her ilkte yanında

olmak istiyorum. Hep seninle olmak, seni öpmek öpmek, içime, ta içime sokmak ve orada her tehlikeden uzakta tutmak istiyorum.

Sen misin içimde 9 ay boyunca kıpırdanan o tatlı heyecan,

Sen misin sancılarım, heyecanım, umutlarım,

Sen misin masallar aleminden gelen,

Sen misin bu boncuk boncuk bana bakan,

Benim parçam mısın sen?

Canım mısın?

Canımsın…

Seni çok seviyorum civcivim

Hep seninle yüreğim

(Oğlum Aziz Mahmut’a)