Yüzyılın en tehlikeli virüsü… Güvensizlik…

Çay fincanı… ne güzelsin… Yıllardır oradasın ve görevin hiç değişmedi, hiç de şikayet etmedin… Bazıları bunu biraz düşünmeli…

Deniz de yanar… çölün yanması gibi… Ama bir de ağlayıversen söner de halbuki… Ağlayanın yerine kendini koyarsan… Bunu da düşünmeli…

Dünden kalan bir şeyler var gecenin sabahında… Yüzünün yarısında bir melek, öbür yarısında bir horozlanma… Ne var sanki insan öfkelenmese de bir kedi gibi sokulsa… Bunu düşünmeliyim…

Yine güzel şeylerden biri… Evimin yolu… Evimin yolundaki ağaçlar… Sokak taşları… Sonbaharda yapraklar, pencereye vuran yağmur damlaları… Hepsi birbirinden bağımsız ama hepsi birbiriyle anlamlı… Bunu doğa düşünmüş…

Saatimi seviyorum… koltuğumu, koltukta uyuya kalmayı… evimi… tatilden sonra evime döneceğimi bilmeyi… Bir fincan kahvenin etrafında büyüyen sıcacık sohbetleri, samimi itirafları, saklanmamayı… Çıkmazların etrafında bir yol bulup ilerleme cesaretini gösterebilenleri, herşeyi vıcık vıcık yaşamayıp kirlenmemeyi seçebilenleri, ıssız adamlarla ıssız kadınlarla zaman kaybetmeyenleri, zamanın içinde hapsolmayıp an’ı sıkı sıkıya kavrayabilenleri… ‘İçimde bir çocuk var’ diye, yetişkin şımarıklığıyla çocukluğa sığınıp kırıp dökmeyenleri… Çocuk ruhunu yaşlarıyla harmanlamayı başarabilenleri… Evliliği evcilik oyunu gibi görmeyenleri, kötü bir birlikteliktense yalnızlıkla başa çıkmayı göze alabilenleri… Taraf olabilenleri, yanlışa ses çıkarabilenleri… Ruhunda çukur açıp ‘niye düştün hayret’ diye ekşimeyenleri… İşse iş, aşksa aşk, çocuksa çocuk, ‘keşkesiz’ yaşamın kesinlikle güven duygusundan geçtiğini bilenleri… Hiç de sıkıcı ve sıradan bulmuyorum, hatta asıl şaşırtıcı olan bunlar… Zaten yeterince herşey dalgalarla sürükleniyor, zaten herşey fırtına sonrası enkazları gibi sahile vuruyor, zaten herşey sallanmaya yıkılmaya yakın bir duruş sergiliyor, zaten herşey yeterince hasta… aksırıyor öksürüyor… Güvensizlik bir virüs gibi, merhabayla bulaşıp hoşçakalla öldürüyor… Kimse bir çay fincanı kadar bile yerinde duracak sabrı gösteremiyor… Bir parmak şıklatmasıyla oluşmuyor güven, ama bir parmak şıklatmasıyla aşılar icat edilmeye çalışılıyor… Kuş gribi…deli dana…çin gribi…domuz gribi… Bütün bu virüslerin altında yatan sebep, güven arayışı ve bulamama korkusu olabilir mi?… Bunu dünya alem düşünsün….

Telefonum…ne güzelsin…hadi bana güzel haberler ver…

Sibel Bengü

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*