Son günlerde elimden düşüremediğim bir kitap var. Bu kitap aslında çocuklar için hazırlanmış desem…
NT den aldığımız “Allah’ı Merak Ediyorum (1-2)” adlı kitaplar çocuklar için hazırlanmış olsa da , çocuklarımızdan bize gelecek soruların cevaplarını onlara nasıl daha kolay, anlayabilecekleri dilde ve örnekleri ile verebileceğimizi sağlıyor.
Bu sebeple önce ben okuyor, sonra elimde kitap, karşılıklı konuşurmuş gibi oğluma aktarıyor, konuya onu da katıyor, düşüncelerini açıyorum. Çok keyifli.
Bu serinin devamı da varmış:
Peygamberimi merak ediyorum.
Melekleri merak ediyorum.
Kur’an’ı merak ediyorum
Cennet’i merak ediyorum
Kaderi merak ediyorum
Anlaşılan kitaplarımız bitince sıra onlara gelecek.
Anne babalara, teyzelere halalara, amcalara dayılara, abilere ablalara tavsiye 🙂
Kitabın arka kapağı:
Sorulardan asla korkmayın! Yapışın soruların kuyruğuna ve çekebildiğiniz kadar çekin. Arkasından kocaman bir cevap gelecektir. Yeter ki, doğru cevapları bulma yo-lunda, engelleri aşacak kadar gayret gösterin, araştırın ve okuyun. Eğer aklınıza bir soru geliyorsa, mutlaka bir cevabı vardır…
ALLAH’I MERAK EDİYORUM adlı bu kitapta, Rabbimiz Allah hakkındaki bazı soruların cevapları veriliyor. Bu sorular, en çok merak edilenler ve en çok sorulan-lar arasından seçildi.
İşte kitaptaki sorular:
Allah’ı niçin göremiyorum?
Allah ne kadar büyük?
Allah nerede?
Allah’ı kim yarattı?
Allah nasıl bir varlık?
Allah neden bir?
Allah, aynı anda bu kadar işi nasıl yapıyor?
Allah, meyve yaratmak için, neden ağaç yaratıyor?
Allah yaratıyor, peki tabiat ne yapıyor? …
-Yazar Özkan Öze–
Aliya İzzetbegoviç faktörü olmadan Bosna’nın bağımsızlık mücadelesi anlaşılamaz.
Aliya’yı herhangi bir özgürlük savaşçısından ayıran özellik liderliğinin çokyönlü yansımalarında aranmalıdır. Bu kitap, onun kendi kaleminden kişiliğinin yansımalarıdır.
Onun hayatı, toplumun değerlirene sahip çıkan, bu değerlerin entelektüel ve siyasi olarak yeniden diriltilmesine adanmış bir ömürden ibarettir.
Bilge kral Aliya İzzetbegoviç’in anılarını okumak, imkansızlıklar içinde büyük umutları besleyen, adaletsizliğe karşı ahlakın zafesine inanan bir ulusun tarihine tanıklık etmektir.
——————————————————————————————
Aliya İzzetbegoviç’in çocukluğundan itibaren mücadelelerle geçen yıllarını anlatır bu kitap.
“Katil ile kurban arasında bir seçim yapmamız gerektiğinde, biz kurban olmayı seçeceğiz” diyebilecek bir adamdır Aliya. Onun gibi liderler keşke daha çok olsa aramızda.
Kitaptan birkaç satır :
“Eğer bir kez daha ırmaklarımız üzerinde köprüler inşa edeceksek, köprüleri öncelikle halklarımızın ruhlarına inşa etmemiz gerek.”
Ve Yugoslavya’nın dağılmasına yol açan komunizme dair tespiti:
“Bugün topyekün çöküş içinde olan komunist düzeni yeniden gözden geçirerek şu sonuca vardım:
Tanrı ve insan olmaksızın, hatta Tanrı’ya ve insana rağmen yeryüzü cenneti yaratma yönündeki dev girişim; topyekün bir başarısızlıkla son bulmuştur.”
“Güçlü rejimler insanları söyledikleri sözler nedeniyle mahkum etmezler; zayıf olanlar korkarlar ve varoluş sürelerini uzatabilme çabası içinde şiddete başvururlar.”
“… Eğer gerçekten suçlu olsaydım adil bir şekilde yargılanacak olduğumu iddia ediyorum. adil yargılanmadım çünkü masumdum.”
Hayranlık duyduğum nadir insanlardandır Bilge Kral.
Köklerimizin aynı topraklara ait olmasından gurur duyuyorum.
Mekanı cennet olsun…
Sonra döndü Âdem’e,
aklına bir şey gelmişti.
Sesi, bengisular gibiydi.
Bana, dedi, bir isim ver,
varlığım olsun.
Durdu, aklından yeni bir şey geçti. Bana, dedi, sen isim ver, varlığım senin olsun.
Bana öyle bir isim ver ki senin adının yanında dursun.
Seni anan beni de ansın. Seni hatırlayan beni hatırlamadan olmasın.
Bir “ile” koy aramıza bizi birbirimize bağlasın. ”
Aşk?
Daha yollarda sakin durmamıştı bir türlü.Kabına sığmamıştı.Bir yarısı yollarda kayboldu.Getirebildikleri ancak öbür yarısıydı.
O gün bu gün yeryüzü kelimeleri yetersiz,aşk bu dünyada kusurlu.
Annelik duygusu?
Havva’nın cennet duygusu.
Gönül evinde,kadın bedeninde,tastamam duruyordu…
Ta ki Havva yaratilincaya kadar.
Ne zaman ki bir selale suyunun havuzunda Havva’nin kelimesi vücut buldu, cennet ehlinin guzellige dair butun bilgisi bastan sona bozuldu.
O gorundugunde sadece Adem’in degil, konuskan hüthüt kusunun bile dili tutuldu. Havva’nin ilk gorunusunun neticesi, her seyin uzerine sinen ani bir suskunluktu. AMA sonrasinda bir seyir lügatcesinde toplandi Havva’ya iliskin cennet kelimeleri. Adem bakakalmisken, butun bir cennet de onu seyredurdu.
Fakat nedense melekleri, Adem’in yaradilis haberini aldiklari gunkune benzer bir huzursuzluk sezgisi sardi, Havva’ya bakislari bakisa eklenirken cumleleri de AMA’larla bolundu. Cunku Havva AMA’lar olmadan, düz bir cümleye sigmiyordu. AMA’lar bu seyirde o denli vurguluydu.
Havva sadece güzel degildi
Ayni zamanda tatliydi, sevimliydi
Sicak, cana yakin ve gönüldendi
Boyu boyuna uygundu Adem’in, endami endamina
Ama sanki teni onunkinden daha parlak, gözleri bakislari daha gizemliydi. Ve sanki daha çetrefildi. Ve bu çetrefil acik degil gizliydi. Zahirde degil icteydi. Her halde Havva ayni anda çok seydi. Ve ona ilk bakisla son bakis birbirinin ayni degildi.
Duruydu ilk bakista. Yalin. Isiltili. Akici. Sanki sudan yaratilmisti ve meylinde gunes isigi oynasan sular gibi berrakti. Ama her an degisiyordu. Bir kararda durmuyor, iki bakis arasinda halden hale giriyordu. Karanliklari, ucurumlari, irmaklari vardi. Isten degildi golgesine dusenin yitip gitmesi. Ama yitip gideni bulup çikaracak olan da yine Havva’ nin eliydi.
(…) AMA güzel olmaktan baska hazineleri, hayati süslemekten baska bir kaderi de vardi bu guzelligin, besbelli. Gelip gecici bir sermaye degildi sahip oldugu. Bambaska zenginliklerle de zengindi. Ve defteri ilk alemde, evvel alemde kapanip kalacak gibi gorunmuyordu. Ahiri vardi, sonraya dusecekti yolu.