Çocuklarımızı Yetiştirirken

O (SAV) torunlarına reyhanlarım derdi

Peygamberimiz (s.a.v) çocuk cennet kokusudur buyurmuştur. Bu yüzden torunlarına ‘reyhanlarım’ diyordu.

Reyhan; çok güzel koku veren, görünümü iç açıcı ama bakımı çok fazla gayret isteyen bir çiçektir. Peygamber efendimiz, o çiçekleri büyütmekle vazifeli anne ve babalara çiçekler için tavsiyelerde bulunuyor:

“Çocuklarınıza iyi davranın onları iyi terbiye edin”

Nezaket Eğitimi Nasıl Verilmeli?

Çocuğa zorlamadan kazandırılan nezaket kuralları, toplum tarafından onay görür. Onay gören çocuğun aidiyet duygusu artar, özgüven duygusu gelişir. Çocuğa nezaket eğitimi nasıl verilmeli?

Toplum hayatında insan ilişkileri önemli bir yer tutar. Nezaketi, inceliği, tabiatının bir gereği haline getiren; önce kendisine sonra da karşısındakine saygılı olmasını bilen insanların, ihtiyaçlarını daha kolay temin edecekleri ve daha çok mutlu olacakları açıktır.Kimi zaman bir teşekkür, kimi zaman bir çiçek, hallolması zor birçok meselenin üstesinden gelebilir.

Geleceğe uzanan çizgide çocuklarımızın edepli, nazik hanımefendiler ve beyefendiler olması için aile içi ilişkilerde eşler arası uyum, nezaket ve çocuğa yaklaşım tarzı büyük önem arz etmektedir. Nezaket kurallarının birçok tezahürü var. Onları burada sayacak değiliz. Ancak aile içi ilişkilerde incelik ve samimiyetin topluma yayılacağı mukadderdir. Özellikle okulöncesi dönemde ailelerin çocukların bilinçaltı müktesebatına kazandırması gereken birtakım nezaket kuralları vardır.Kaynakwh webhatti.com:

Çocuğa nezaket kuralları ve saygı eğitimi nasıl verilmeli? İşte yapılması gerekenler:

1- Yetişkinler iyi bir model olmalı

Edebin ilk muallimleri anne-baba olduğu için ebeveynler öncelikle birbirine karşı edepli ve nazik olmalılar. Bu nedenle çocuğunuz, eşinize karşı saygılı olduğunuzu görsün ve bunu hissetsin. Hayatın akışı içerisinde zaman zaman eşler arasında tartışmalar çıkabilir. Burada eşler birbirini çocuğa şikâyet ederek, çocuğu hakem tayin etmemelidir. Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da çocuk tartışmaya şahit olmuşsa aynı konunun çözümlendiğine de şahit olması gerekir. Sözgelimi tartışma çocuğun önünde olup çözüm yatak odasında olmamalıdır.

2- Nezaket, saygı aile içinde de olmalı

Ebeveyni tarafından kibar davranılan çocukların görgü kurallarını öğrenmeleri daha kolay olur. Kimi yetişkinler sosyal kabul için aile ortamının dışında nazik ve kibar olurken maalesef aile içerisinde aynı nezaket ve inceliği göstermiyorlar. Dışarıdaki insanlara “teşekkür ederim”, “lütfen” gibi ifadeleri nasıl kullanıyorsanız aynı ifadeleri çocuğunuza hitap ederken de dilinizden düşürmemelisiniz. Ayrıca çocuklar zaman zaman çevresindekilerce, “hadi şu amcaya bir küfret” gibi ifadelerle argoya zorlanabilmektedir. Ebeveynler, bu tür ortamların oluşmasına izin vermemeli ve aile içerisinde “lan, hişt…” gibi kelimelere perhiz getirmelidirler.

3- Erken yaşlardan başlayarak eğitim

Bebeklik döneminden başlayarak yumuşak dokunuşlar ve nazik kelimelerle çocuk öğrenmeye başlar. Örnek olarak çocuğunuz canınızı acıtacak şekilde elleriyle saçınızı çektiğinde ona bağırmayın. Bunun yerine, çocuğun yumruğunu yavaşça gevşeterek ve sakin bir şekilde “bunu yapmak yok”, “nazik ol” gibi ifadelerle çocuk eğitilebilir. Çocuğun bu tür davranışlarına sesinizi yükselterek tepki verdiğiniz zaman çocuk ürker ve korkar. Bundan sonraki davranışlarında ürkek, korkak ve stresli durumlar gözlenebilir. Çocuğa aile içerisinde yaşına göre provalarla zorlamadan aşağıda sıralanan konular işlenmelidir.

Tanışma nasıl olur? Çocuğunuzun kendi cümleleriyle kendini tanıtmasını sağlayabilirsiniz. (2 yaşından sonra)

Nasıl selam verilir ve teşekkür edilir? (Çocuğun konuşmaya başlamasıyla birlikte öğretilebilir.) Bu yaşta çocuk selamın anlamını çok bilmese de bu davranışıyla toplumda sosyal kabul görür. Bu da çocuğun hem özgüven gelişimini destekler hem de bu davranışlar çocuğun tabiatının bir yanı haline gelir.Kaynakwh webhatti.com:

Neden ve nasıl özür dilenir?

(3 yaşından itibaren işlenebilir.)

Sofra adabı nasıl olmalıdır?

(3 yaşından itibaren işlenebilir.)

Misafir karşılama ve uğurlama nasıl olmalıdır? (4 yaşından itibaren işlenebilir.)

Kapı çalma şekli nasıl olmalıdır?

(3 yaşından itibaren işlenebilir.)

4- Baskı yapmayın, çocuğunuzu bir başkasıyla karşılaştırmayın

Çocuğunuzu topluluk önünde kibar davranma konusunda utandırmayın. Bu tür davranışlar çocuğunuzun kendisine ve size karşı saygısını zedeler. Kızgınlık ve öfke duygusundan başka bir işe de yaramaz. Görgü kuralları baş başa sakin bir ortamda öğretilmelidir. İlla ki bir şeyler söylenecekse çocuğu nazikçe bir kenara alarak, utandırmadan ifade edilmelidir.

5- Sınırlarınızı kontrol edebilir

Çocuğunuzun özellikle 4-6 yaşları arasında muziplikleri artar ve inat davranışlarıyla sizi kışkırtır. Bu durum çocuğun gelişiminde bir süreçtir. Çocuk bu tür davranışlarıyla sizin disiplin sınırlarınızı kontrol ederek kişiliğini oluşturmakta, sınırları ve yasakları öğrenmektedir. Çocuğun bu sınırları ve yasakları öğrenmesi sizin tavırlarınıza bağlıdır. Çocuğun muzipliklerini ve kışkırtmalarını gülerek karşılarsanız ve bu tür davranışlarını zekâsına bağlarsanız, çocuk kendi karakter sınırlarını gamsız, saygısız, aşırı rahat tavırlarla belirler. Çocuğun bu davranışlarını tam tersi, katı disiplin ve şiddetle karşılarsanız bu defa da katı itaat kültürüyle yetişmiş, kendine güvenmeyen ve hakkını aramaktan çekinen, saygı ve itaatte sosyal sınırların ne olduğunu ayırt edemeyen kişilikler olmaktadırlar. Uygun olan yaklaşım, anne-baba ortak tavırla, kıvamında bir otorite ile çocuğa, yanlış olan ve yapmaması gereken davranışlarla doğru olan ve yapması gereken davranışları fark ettirmektir.

6- İyi davranışlarını takdir edin

Çocuğa beklentilerinizi ifade ederken neleri yapmamalarını değil, neleri yapmalarını istediğinizi söyleyin ve iyi davranışlarını takdir edin. Örnek olarak; “Ellerinle yemek yeme yerine, lütfen çatalı kullanır mısın? Çatalını ne kadar kibar tutuyorsun. Yemeğini kendi önünden yemen ne kadar güzel” gibi ifadeler çocuğunuzu nazik davranışlar için yüreklendirir.”

Zaman

Olumsuz Bir Dünyada Olumlu Çocuklar Yetiştirebilmek

01- Olumlu çocuk yetiştirebilmek basittir, ama kolay değildir. Zira olumlu çocuk yetiştirebilmenin ilk şartı olumlu ebeveyn (ana-baba’lar) olmaktır.

02- Her zaman en çok satan kitaplar şunu söyle: “Ektiğini biçersin.” Başarılı insanlar şunu söyle: “İyi hammadde ile başlarsan, iyi sonuç elde edersin.” O halde siz de “iyi ve olumlu ebeveynler” olun, hem siz hem de nesilleriniz kurtulsun.

03- Bir çocuğun hayatının ilk dört yılında ebeveynlerinden aldığı eğitimin önemi, dört yıllık bir kolejin verdiğinden çok daha fazla olduğunu bilmelisiniz.

04- Bir çocuk için hayat sevgi demektir. Bir babanın çocukları için yapabileceği en önemli şey annelerini sevmektir ve bir annenin çocukları için yapabileceği en önemli şey babalarını sevmektir.

05- Eğer çocuğunuzun tüm gereksinimlerini karşılar ve onu hayata hazırlarsanız işte ancak o zaman bir ebeveyn olabilirsiniz.

06- Eğer ebeveyn “hükümet, amir, polis, başbakan…” vb. kişilerin otoritelerinden herhangi bitisini küçümser veya çürütürse, çocuklarıyla arasındaki otoritenin de temelini çürütüyor demektir.

07- Evde “iştirak etmeyi” öğrenen bir çocuk çalışma hayatında da “iştirak edecek” ve dolayısıyla hayatın kendisine sunduğu şeyleri “kazanma” fırsatını yakalayacaktır.

08- Güçlü, tek vücud hareket eden ebeveynler, olumlu, uyuşturucu bağımlısı olmayan çocukların yetiştirilmesi konusunda doğru yoldadır.

09- Eğer yeni bir güne çocuklarınızla “ve eşinizle) sevgi dolu ve tatlılıkla başlarsanız ve aynı şekilde günü bitirirseniz, bu iki olay arasında bir çok problemin üstesinden gelirsiniz.

10- Eğer çocuklarınızın problerini dinlemezseniz, onlar da sizin bulduğunuz çözümleri dinlemiyeceklerdir.

11- Olumlu, uyuşturucu bağımlısı olmayan çocuklar yetiştirmekte başarılı olan ebeveynler, çocuklarını büyümüş, yetenekli, olumlu yetişkinler olarak görme gereksinimi duyarlar.

12- Ebeveynler, eğer sizler sigara içmeyen, içki kullanmayan, ibadethaneye giden, tutarlı, ailesine bağlı, sevgi dolu bir disiplinli sahip olan kişilerseniz, büyük ihtimalle olumlu ve uyumlu çocuklar yetiştireceksiniz.

13- Olumlu ısrar, olumlu çocuklar yetiştirir.

(www.biruya.com)

Çocuklarda özgüveni yıkan cümleler

Çocuklarımızla konuşurken o kadar çok şeye dikkat etmemiz gerek ki… Bazen farkına varmadan kurduğumuz cümleler çocukta tamiri imkansız hatalara neden olabilmektedir. Sizler için bir derleme yaptım. Aşağıdaki ifadeleri kullanırken biraz daha dikkat diyorum..
GÜVEN KIRICI İFADELER

ETİKETCİ ANNE BABALAR
Aile bireyi aşağıda belirtilen cümlelerle başlayan ifadeler kullanması çocuğu etiketlendirme, sınıflandırma belli bir kategoriye kattıklarını ifade eder. Çocukta kimlik gelişiminde olumsuz etkilenmeye neden olur.
Siz çocuklar….
Senin gibi insanlar….
Şimdiki çocuklar…
Ne kadar tipik bir çocuksun….
Ne kadar inatçısın..
Şimdi bu giydiklerinde mi moda?
Ah şimdiki nesil..

PSİKOLOG OLMA ÇABASI
Aile bireyi çocuğa psikolog edasıyla yaklaşır. Çocuğun kendine olan güvenini olumsuz etkiler.
Ne kadar tembelsin…
Ne kadar düşüncesizsin..
Bebek gibi davranıyorsun..
Kendini… hissetmiyorsun sadece….
Gerçekten bunları söylemek istediğini sanmıyorum..
Sadece sorun çıkarmak için böyle davranıyorsun…
Bir dakika şurda oturup beni dinlemiyorsun. Değil mi?
Bu sana göre bir iş değil..
Biliyorum sen böyle..
Dikkat çekmek istiyorsun..
Aman sen deme..
Sen yapamazsın..
Söylemek istediğin şey..

MESAFE KOYMAK YA DA KOYMAMAK
Ebeveyn çocukla arasına mesafe koyar. Ancak bu mesafe çocuğun kendine olan güvenini zedeleyecek şekildedir.
Çocukların her dediğine kulak asma..
Tamam! Pes ettim..
Seni dinlemiyorum..

KIYASLAMA
Ebeveynlerin en fazla hataya düştüğü cümleler.. Siz siz olun çocuğunuzu bir başka kişiyle kıyaslamayın. Unutmayın ki her çocuk özeldir ve tektir.
Ablan hiç böyle davranmazdı..
Ali annesine hiç karşılık vermiyor..
Şu çocuk o kadar yoksulluk içinde bile..
Benim zamanımda..
Ben çocukken..
Ayşe hem çok iyi bir öğrenci hem de…
Sen kim olduğunu zannediyorsun?
Geçen gün Onur’u gördüm. Ne kadar büyümüş. Sen neden…?

ABARTI ABARTI ABARTI

Ebeveyn çocuğun hatalarını abartarak çocukta suçluluk duygusu yaratmaya yada iyice umursamaz davranışlara girmesine neden olur.
Sen zaten her zaman..
Sen zaten hiçbir zaman..
Sen hiçbir işi doğru düzgün yapamaz mısın?
Yazıklar olsun. Sana hiçbir şey öğretememişim.
Bıraksam sadece uyur/ oyun oynar / yemek yersin..
Senin hiçbir şeye saygın yok..
Yaptığın tek şey şikayet etmek..
Bütün söylediklerim bir kulağından giriyor bir kulağından çıkıyor..

ALAYCILAR
Çocuğun yaşıyla alay ederek değersizlik duygusu kazanmasına neden olur.
Büyüdüğün zaman..
Aynı bir bebek gibisin.
Herkes seni bebek zannedecek..
Kaç yaşındasın. Allah aşkına?
Sadece 5 yaşındasın ve..
Artık büyüdüğünü zannediyorsun ama…

BEN BİLİRİMCİLER

Çocuğa karşı büyüklük edaları yaratan ifadelerdir.
Ne kadar sevimli..
Senin yaşındaki biri için oldukça iyi
Hiç değilse elinden geleni yapmışsın
Bu ilk denemen olduğu için hiç de fena değil..

SUÇLULUK DUYGUSU YARATMAYA ÇALIŞANLAR

Çocukta suçluluk duygusu yaratma ve kişiliğinde oturmasına neden olan ileride toplumsal kimliğini benimserken kendine güvensizliği tetikleyen ifadelerdir.
Ölümüme sen neden olacaksın..
Senin yüzünden başım ağrımaya başladı..
Sana aldığım elbise ne kadar pahalı biliyor musun?
Tek çocuğum sen misin?
Baban elinden geleni yaptı sense….
Sen olmadan ben bu işi..
Bana ne yaptığını görüyor musun?
Bana ne yapmak istiyorsun?
Saçlarım bembeyaz oldu görüyor musun?

KAHİNLER
Olaylar hakkında yorumlar yapma ileriye yönelik varsayımlar da bulunmaktır.
Büyüdüğün zaman..
Bunu hiçbir zaman başaramayacaksın..
Bir gün elbet pişman olursun ama..
Bir gün senin ne olduğunu anlarlar..
Böyle gidersen..

ASLINDA KULLANMAMIZ GEREKEN CÜMLELER…

PAYLAŞMAK
Çocuğunuz hakkındaki olumlu duygularınızı paylaşmayı içeren ifadelerdir.
Seni seviyorum.
Seninle beraberken çok mutluyum.
Seninle oyun oynamaya bayılıyorum.
Sana kitap okumak çok hoşuma gidiyor..
Yaşamıma ne kadar neşe kattığını biliyor musun?
Bugünü seninle geçirmekten ne kadar mutluyum biliyorsun?
Sen ..ken o kadar mutlu oluyorum kiii

TAKTİR ETMEK

Çocuğunuzun olumlu davranışlar karşısında da taktir gördüğünü hissetmesini ve kendine olan güvenini pekiştirmeyi sağlar.
Senin bunu … böyle yapman çok hoşuma gidiyor..
Seni seviyorum çünkü..
Benim için çok önemlisin çünkü..
Çok güzel gülümsüyorsun.
Ne kadar yaratıcı bir gücün var. Şu yaptığına bak..
… için seni kutlarım..
çok hoş görünüyorsun. Şu renk seçimine bayılıyorum..
… için sana bayılıyorum.

BAŞARILARINI HİSSETTİRMEK
Çocuğun çabalarını ve yapabildiklerini ön planı çıkaran cesaret sözcükleridir.
Elinden geleni yapmaya çabaladığını görüyorum..
Elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığını biliyorum.
Bu çok güzel bir başarı. Aferin..

ONU KABUL ETMEK
Çocuğunuzu olduğu gibi çıkarsız kabul ettiğinizi eleştirmediğinizi içeren cümlelerdir.
Bana kırgın olduğunu biliyorum ama..
Bazen canın sıkkın oluyor biliyorum ama..
Hata yapman normal.
Her zaman kusursuz olamazsın ki
Son zamanlarda çok bencilce davranıyorsun ama …. Biliyorum.

GÜVEN DUYMAK
Çocuğunuza güvendiğinizi ifade eder.
Sana güveniyorum.
Sana güvenim sonsuz.
Eminim başaracaksın.
Yine sen kazandın.
Başkaları yaparsa sen hayda hayda yaparsın.
Sana her zaman güveneceğimi biliyorsun..
Senin fikrini almak istiyorum.
Senin bu konudaki görüşün benim için önemli..
Bu konuda sen ne düşünüyorsun?

Pozitif Gelişim Özel Eğitim Ve Aile Danışmanlık Merkezi Ş.Yılmaz

Çocuklarımıza vermemiz gereken temel kavramlar neler olmalı?

Eğitilmeyen, hayatı kavraması hiçbir şey yapılmaksızın kendine bırakılan çocuk, bocalamalar, iniş çıkışlarla büyüyecektir. Sağlıklı bir birey olamayacaktır. Böylesi durumda bir çocuk işi ne zaman ve nasıl yapması gerektiğini bilemez, özgüveni düşük bir birey olacağı için etrafındaki insanlar ile de güven problemi yaşar. Kime güvenip kime güvenemeyeceğini kestiremez.

Çocuklarımıza vermemiz gereken temel kavramlar neler olmalı? Sağlıklı bireyler, güzel nesiller yetiştirebilmemiz için önemli bir çaba, ebeveyn ve eğitimciler için kaçınılmazdır.

Anne babalar olarak, çocuklarımızı hayata hazırlarken, onlara bazı önemli kavramları anlatmalı, bazı davranışları yapıp yapmaması noktasında eğitmeliyiz.

Eğitilmeyen, hayatı kavraması hiçbir şey yapılmaksızın kendine bırakılan çocuk, bocalamalar, iniş çıkışlarla büyüyecektir. Sağlıklı bir birey olamayacaktır. Böylesi durumda bir çocuk işi ne zaman ve nasıl yapması gerektiğini bilemez, özgüveni düşük bir birey olacağı için etrafındaki insanlar ile de güven problemi yaşar. Kime güvenip kime güvenemeyeceğini kestiremez.

Sağlıklı bireyler, güzel nesiller yetiştirebilmemiz için önemli bir çaba, ebeveyn ve eğitimciler için kaçınılmazdır.

1. İnsan sevgisi, toplum bilinci, büyüklere saygı-küçüklere sevgi kavramları yerleştirilmeli
Tüm insanların iyi yanları olduğunu görüp ona göre hareket etmeliyiz. Herkesi çok sevemeyiz ama onu az da olsa sevmemiz, aramızda olumlu ilişkiler kurmamızı sağlamak için yeterli olacaktır.
Bir toplumun kalkınmasının, gelişmesinin içindeki fertlerin uyumuyla gerçekleşeceğine inanıp bu şekilde hareket etmeliyiz.

Büyüğüne saygısı olmayan, küçüğünü sevmeyen toplumların merhametten uzak, bozulmuş toplumlar olduğunu unutmamalıyız.

2. Verdiği sözde durma, her koşulda yalan söylememesi gerektiği anlatılmalı

Sözünde duran, yalan söylemeyen ebeveynlerin çocuklarının bu erdemlere uymaları daha kolay olmaktadır.  Bizler farkında olmadan, oyunlarda, hediye almalarda çocuğumuzu kandırıyor ve anlamadığını düşünüyorsak, onlarında bizi kandırdığı zaman yanlış yaptığımızı anlayacağız.

3. Arkadaşlarını seçerken iyi ahlaklı, iletişimde iyi sonuçlar kazanılacak olan arkadaşlar tercih etmesi anlatılmalı.

Çocuk ailesinden aldığı eğitim dışında, çevresinden özellikle de arkadaşlarından çok fazla etkilenmektedir. Bu yüzden arkadaş noktasında seçici olmalı ve aile terbiyesine uyan fertleri tercih etmelidir.

4. Duyarlı bir kişilik kazanması için; yardıma muhtaçlara, düşkünlere, kimsesizlere ve hastalara yardım etmesini teşvik etmeli

Duyarlı bir çocuk duyarlı bir çevre ile oluşur. İmkânlarımız dâhilinde etrafımızdaki insanlarla böyle paylaşımlar içine girmek, onun bu yetiyi kazanmasını sağlayacaktır.

Yardımın sadece parayla olmadığı yerine göre bedensel, ruhsal yardımların yapılabileceği, duanın da bir yardım çeşidi olduğu anlatılmalı.

5. Her konuda sabırlı olmasını aceleci, panik tavırlara içerisine girmemesi söylenmeli. Sabrın güzel neticeleri, aceleciliğin ise zararları örneklendirilmeli.

Sabır söylemesi, anlatması çok kolay ama uygulanması en zor kavramlardan biridir. Söylenen kötü söze, yapılan yanlış davranışa, yapılmaması gereken durumlara, hastalığa, musibete dahası; yaşamdaki birçok şeye karşı sabır göstermemiz gerekir.  Bunu bizler kendi yaşantımızda başarıp çocuğumuza da bu noktada telkinler vermeliyiz.

6. Kendi başına iş yapabilme, kendi iradesiyle kararlar alabilme ve kendi sorumluluklarını yerine getirmesi noktasında bilinçlendirme.

Ev içerisinde bazı işleri yapmasına izin vererek işe başlayabiliriz. Az bir yardımla birlikte ders çalışmaya başlayıp daha ilerisinde yalnız ve arada soru sorma şeklinde ödev yapmalara geçmeliyiz. Belli konularda onun fikirleri alınıp kendi kararlarıyla hareket etmesine izin verilmeliyiz.(Her konuda uygulayıp dengeyi de bozmamalıyız.)

Sorumluluklarımız tanımlanmalı, bizlerin olduğu gibi, onun da belli sorumlulukları olduğu anlatılmalı. Bunları yapması için imkân tanınmalı, arada yardımcı olunmalı ve onora edilmeli.

7. Aile, toplum, vatan, akraba ve arkadaş için fedakârlık, ahde vefa duyguları kavratılmalı

Hayat içerisinde çocuklarımız için birçok şeyden fedakârlık ediyoruz. Yeri geldikçe çocuklarımıza da belli noktalarda fedakârlık yapmaları gereği anlatılmalı. Her istediği olan, hiçbir şey için fedakârlık yapmayan çocuklar tatminsiz bir kişiliğe sahip olacaktır.

Başta anne babasının yaptığı fedakârlığı görmeyen çocuk, kimseye karşı vefa göstermeyeceği unutulmamalı.

8. Hayatımızı şekillendirirken, örnek alacağımız kişileri iyi seçmek ve bizlerinde onlar gibi örnek kişiler olmamız gerektiği anlatılmalı.

Örnek alınacak kişi noktasında, zorlama yapılmadan yardımcı olunmalıdır. Zaman zaman örnek kişimiz değişebilir ama doğru iz üzerinde gidiyor olmalıyız. Bunun içinde çocuğumuzla sürekli iletişim içerisine girmeliyiz. Muhakkak örnek alınan kişiler olacaktır. Bu konudaki kayıtsızlığımız çocuğumuzun yanlış şekillenmesine neden olacağını unutmamalıyız.

9. Başarılı bir birey olması için düzenli ve planlı çalışmanın önemi kavratılmalı
Düzen ve plan başarının iki anahtarıdır. Bunu oturtabilmek için yine birlikte kolları sıvayacağız. Başta düzenli bir ev imkânı sağlamaya çalışacağız. Ders çalışması için ona imkânlar sunacağız. Onun için verimli saatler belirleyip o saatlerde çalışmasını önereceğiz. Program dâhilinde çalışmaya yatkın bir çocuksa, öğretmenlerimizden bu konuda da yardım alabiliriz.

10. Zamanı iyi kullanma ve amaçlı çalışmanın yararları anlatılmalı
Derslerimizi çalışırken, anlayarak, geçiştirmeden yapmak, zamanı boşa harcamamanın en iyi yoludur. Bu şekilde kendi isteklerine ayıracağı daha da çok vakit  kalacaktır. Aksi durumda ise anlamadan yapılan ders, her seferinde tekrar okuma, sınava çalışırken zaman yetirememe sorununu da yanında getirecektir.

11. Yapacağı işlerde en iyisini yapmaya çalışmasını ilke edindirmeli

Dersler noktasında söylediğimiz gibi en iyisi yapmaya çalışma, zamanın kıymetini kavrama ve yapılan işi üst düzey kalitede başarma anlayışını oluşturur.

12. Hayatını kendi emeği ve çalışmasıyla kazanmasını hissettirme

İmkânlarımız nasıl olursa olsun, kendi emeğimizin, çalışmamızın verdiği lezzeti hiçbir şeyle elde edemeyiz Bu küçük yaşta bazı etkinliklerle çocuğa tattırılmalı. ‘Hazıra dağlar dayanmaz’ atasözünü unutmayıp’ ben uğraştım, çalıştım, yoruldum çocuğum bunları yaşamasın’ mantığında kesinlikle olunmamalı. Bu şekilde iyilik yaptığımızı zannedip çocuğumuza zarar vermiş oluruz.

13. Zararlı alışkanlıkların, insana, aileye, topluma verdiği zararlar örneklerle ortaya konulmalı.
Zararlı bir alışkanlığımız yoksa bu iş biraz daha kolay olacaktır. Bunu görsel olarak zaten anlatıyoruz demektir. Sonrasında gazete, dergi ve çevremizden (Ne yazık ki )buna pek çok kötü örnek gösterebiliriz.

14. Milli, tarihi ve dini değerlerin kutsallığı ve korunması yerleştirilmeli.
Bizlerin yaşadığı bu toprakların belli bedeller sonucunda elde edilmiş olduğunu çocuklarımıza iyi bir şekilde anlatmalıyız. Onları müzelerimize götürüp tarihi eserleri tanıtmalıyız. Böylece tarihine büyüklerine vefayı hissetmelerini sağlamalıyız.

Her insanın bir inancı olması gerekir. Bu inancına sahip çıkması, onu koruması da bir gerekliliktir.
Dinsel sorumlulukların kişiye ahlaki noktada getirileri unutulmamalı. Bu noktada ki gelişimini iyi bir şekilde sağlamalıyız.

15. İnsanların arasını bulmanın önemi, açmanın zararları anlatılmalı

İftiraya uğramanın ne kadar kötü olduğu örneklendirilerek dostluk ve arkadaşlığın güzellikleri anlatılmalı. Tüm insanların barış içinde yaşabilmesi için, kişiler arasında kırgınlıkların olmaması gerektiği vurgulanmalı.

16. Nezaket kurallarına(yemek, oturma, temizlik, konuşma adabı) uymasının önemi bildirilmeli.
Toplum içerisinde saygın bir kişiliğimizin olabilmesi için, görgü kurallarına uymamız gerekir. Anne baba bu kurallara uyan kişiler ise çocuk bu kuralları daha rahat kavramaktadır.

17. Komşuluk adabı, misafir geleneği, düğün, bayram, cenaze ve diğer merasimlerin önemi kavratılmalı.

Komşularımız, yaşamımız içerisinde bazen derdimize derman, bazen de sevincimizi paylaşan, bir işimiz olduğunda bir ucundan da olsa tutan kişilerdir. Onlarla ilişkilerimiz ne kadar iyi olursa yaşamız o kadar güzelleşir. Bu yüzden komşularımızla ilişkilerimize çok dikkat etmeliyiz.

Tüm yakınlarımızla misafirlik anlayışını sürdürmeli, iyi-kötü günlerinde onları ziyaret edip yanlarında olmalıyız.

Bu kavramlar, özellikle çocuğumuzun toplumsal bağlılığını, insan sevgisini, büyüklere saygı-küçükler sevgi kavramını perçinleyecek değerlerdir.

18. Emaneti koruması, zarar vermemesi gerektiği anlatılmalı.

Emanete sahip çıkma anlayışı kazanmayan çocuk, sonrasında kendi eşyalarında da aynı savurganlığı gösterecektir. Tüm nesneler zamanla olması gereken değeri yitirmeye başlayacaktır.

19. Başkalarının hakkına, hukukuna itina göstermenin, kurallara uymanın, toplumla uyumlu olmanın insana getireceği farklılıkların güzelliği kavratılmalı

Hak kavramına da en önemli kavramlarımızdan biri. Eğer bu kavramı yaşam içerisinde iyi bir şekilde örneklendirip anlatabilirsek, artık çocuğumuzun yanlış yolda insan olma ihtimali azdır. Çünkü kişilerin hakkına riayet eden kişi; kimsenin izinsiz bir şeyini almaz, kimseyi incitmez, tüm canlılara iyi davranır, toplu olarak kullandığı her şeyi özenli kullanır… v.b…

Sonuç olarak; çocuklarımıza anlatmamız gereken çok şey var. Ancak anlatılanların işe yaraması için, başta kendimizde yaşanır olması gerekir.

Unutmamalı ki çocuklarımız bizi devamlı izliyor ve çoğu konuda bizi örnek alıyor. Onlara devamlı bir şeyler anlatmak yeterli olmaz. Belki bir dönemden sonra bir kulağından girip diğerinden çıkar. Oysa onunla birlikte öğütlenenleri yapmak veya bu davranışları sergiledikten sonra, olumlu yönlerini anlatmak, onu dinleyip, onunla sohbet etmek; hem çocuğumuzu doğruya yönlendirir hem de aile bağlarımızın güçlendirmesini sağlar.

İyi bir gelecek, güzel nesiller yetiştirmek için bu tavsiyelere dikkat edelim; anlatarak ve yaşayarak örnek olup yön verelim.

Kaynak:  Ailede ve okulda çocuk eğitimi (Yard.Doç.Dr. Halit Ertuğrul)

Efendimiz çocuklara hayır demezdi

Hz. Hasan ve Hüseyin, bir gün peygamberimize gelerek, Efendimizin kendilerine bir deve almasını istediler. Peygamberimiz o anda çocuklara deve alacak durumda değildi. Torunlarını üzmeden deveyi unutturacak bir çözüm yolu buldu. Küçük torunlarının önüne çökerek onlara seslendi; “Haydi binin bundan daha iyi deve mi olur” Çocuklar büyük bir sevinçle dedelerinin sırtlarına binmişler ve deveyi unutmuşlardı. Çocukların bu tarz istekleri karşısında bizler tarafından söylenen sözler hep aynıdır; Paramız yok, ileride alırız, daha sonra vs. Bu sözler, çocuklara parayı önemsetir ve onları fakirlik psikolojisine sokar. Eğer bunu fark edemez isek çocuklarımız, büyüdüklerinde paraya tapar hale gelirler.

“Çocuğu olan onunla çocuklaşsın”

Efendimiz; “Çocuğu olan onunla çocuklaşsın” buyurmuştur. Peygamberimizin göbeği üzerine akıtan torununu almak isteyen Ebu Leyla bin Abdurrahman’a Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: “Oğlumu bırakın hacetini tamamlayıncaya kadar onu korkutmayın”

Çocuklar her duyduklarını kaydederler

Peygamberimiz bir çocuğun elinden tutunca o bırakıncaya kadar elini çekmezdi. En büyük dikkatsizliklerimizden birisi budur. Oyun anında işitmez, görmez, anlamaz sanırız onları. Hâlbuki çocukların alıcılarının en çok açık olduğu andır oyun anları. Yapmalarını istediğimiz şeyleri o anlarında söyleyebiliriz. Onların hemen kabullenmelerini ve farkına varmadan şartlanmalarını sağlar oyun anları, fakat bu çok önemli anları biz oyundadır duymaz diyerek çocukların duymaması gereken konuları onların belleklerine işleyerek geçiririz. Misafirliklerde çocuklar bir köşede oynarken, annelerinin konuştukları her şeyi kafalarına kaydederler.

Ceza korkusu ile Doğru Yapan Çocuk Doğru Çocuk Mudur

“Suç” denilince hemen aklımıza “cezâ” gelir ve hatta çocuk terbiyesinde, suç işleyen çocuğa nasıl cezâ verileceği, cezâ alan çocuğun nasıl “adam olduğu” ballandıra ballandıra anlatılır.Peki, ama cezâ ile terbiye etmeye çalışmak acaba ne kadar “bizim pedagoji” anlayışımız içinde yer alır, hiç düşündük mü? Ya da soruyu şu şekilde soralım: Suç işleyen çocuğu, cezâ korkusu ile terbiye etmek ne kadar vicdânî ve ne kadar İslâmî bir usûldür?

Madem ki, çıkmaza girdiğimiz her meselede Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hayatına bakıyor ve O’nu örnek alıyoruz, o hâlde Peygamber Efendimiz’in sünnetlerini bu konuda mercek altına alalım ve bakalım acaba O -sallâllâhu aleyhi ve sellem- çocuklara hangi cezâ (!) usûllerini uyguluyordu?İşte bu yazımızda, günümüz anne-babalarının “anlık çözüm” olarak her an rahatlıkla kullandıkları cezâ konusunu masaya yatıracağız, bir yandan da tarihin altın sayfalarında kayıtlı bulunan Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in davranışlarını “çocuk ve cezâ” konusunda analiz edeceğiz.

Cezâ ve Çocuk İsterseniz suç ve cezâ konusunu daha somut/müşahhas bir şekilde ele almak için bir örnekle yola çıkalım.On yaşlarında bir çocuğunuz olduğunu düşünün. Ve çocuğunuzun, evde misafirleriniz olduğu her an sizi misafirlerinize karşı hep mahcup ettiğini hayal edin.

Örneğin, siz ne zaman konuşmaya başlasanız, çocuğunuz sizin kullandığınız cümleleri alaya alarak ve eğip bükerek arkadaşlarınızın içinde sizi mahcup ediyor. Ne yaparsınız böylesi bir çocuğa?

Örneğimizi biraz daha zorlaştı ralım. Siz dînî değerlere hassasiyet gösteren bir âilesiniz ve namaz kılıp ibâdet ediyorsunuz. Ancak çocuğunuz, bu sefer de okunan ezânla dalga geçiyor. Siz namaz kılmak üzere hazırlık yaparken, çocuğunuz da, okunan ezânı hafife alıyor, kelimeleri eğip bükerek tekrar ediyor.Ne yapardınız? “Önce ikaz ederdim, ezân’ın önemini anlatırdım.” dediğinizi duyar gibiyim… Peki, çocuğunuz ısrarla aynı davranışı tekrar ediyorsa ne yaparsınız? Sanırım çocukla bir-iki defa konuşur, eğer hâlâ aynı davranışı tekrar ediyorsa, öfkelenir, kızar ve bir daha yaparsa cezâlandırılacağını haber verirdiniz değil mi? Öyle ya, ezân ile dalga geçen çocuğunuzu yanınıza çağırıp:“–Mâşaâllâh… Aman ne de güzel sesin varmış, al sana bir avuç dolusu para!..” diyecek hâlimiz yok ya!..

Zaten böyle bir şey yapacak olsak, aklımıza ilk gelen şey: “–Çocuğa yumuşak davranırsak, çocuk bugün ezânla dalga geçer, yarın namazla…” diye düşünülür ve kaşlarımızı çatmak zorunda hissederiz kendimizi, değil mi?

Peki, böylesi bir hâdise, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- zamanında olsaydı, O -sallâllâhu aleyhi ve sellem- nasıl davranırdı?İşte, tıpkı yukarıdaki örneğin bir benzerini, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- zamanında da görüyoruz. (Kütüb-i Sitte, 16 cilt, sayfa 597, Bab: “Ezânda tercî”)

Bir gün ezân okunurken, bir grup çocuk okunan ezânı hafife alıyor ve müezzinle dalga geçiyordu.Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- çocukların bu hâlini gördü. Çocukları yanına çağırdı. Okunan ezânla kimin dalga geçtiğini sordu. Çocuklar içlerinden birini gösterdi. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-  o çocuğa döndü ve çocuğun sesinin ne kadar da güzel olduğunu söyledi ve ardından çocuğa ezân okumasını buyurdu.

Çocuk, ezân okumasını bilmiyordu. Mahcup oldu. Utandı.Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- çocuğa tebessüm etti ve önce kendisi ezân okudu ve sonra çocuğa dönerek: “Hadi, tekrar et!” buyurdu.  Çocuk duyduğu kadarı ile ezân okudu.Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- çocuğa bir kese para verdi.Kendisinin cezâlandırılacağını bekleyen çocuk, böylesi bir mükâfatla karşılaşmanın şokunu üzerinden atmadan,  Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- mübârek elini çocuğun alnına koydu ve saçlarını okşadı. Sonra elini çocuğun göğsüne getirdi ve ona:“–Allah seni mübârek kılsın, Allah sana bereket yağdırsın.” diyerek duâ etti.

Çocuk, o âna kadar ürküp korktuğu Kâinât’ın Sultan’ı -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e karşı sevgi duymaya başladı.Biraz önce çirkin bir davranışla Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in huzuruna gelen bu çocuk, saf yüreği ile Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e:“–Beni Mekke’ye müezzin olarak tâyin eder misiniz?” diye sordu. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- tebessüm ederek, çocuğun bu isteğini de geri çevirmedi.

Eğer bu olayı pedagoji perspektifinden analiz edecek olursak: Müslümanların mukaddes olarak kabul ettiği bir değeri hafife alan, dalga geçen bir çocuk var. Tıpkı kendi evimizde okunan ezân ile dalga geçen çocuğunuz gibi. Bu suç karşılığında Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- nasıl davranıyor?

1-Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- az önce ezânı hafife alan çocuğa, “Hadi, ezân oku!” diye bir iltifatta bulunuyor. Hâlbuki alışkanlığımız o ki, eğer bir çocuğun bir suçu varsa, çocuğun o suçu bir daha işlememesi için, o davranışı bir daha yapmamasını tembih ederiz. Hâlbuki Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bunun aksine; “Hadi, ezân oku!” diye buyuruyor. Belki etraftaki herkes, çocuğun çirkin davranışına dikkat ettiği hâlde, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, çocuğun güzel sesine dikkat ediyor. Böylesi bir davranış, çocuk terbiyesinin en önemli kısmına işaret eder ki, biz buna “Çocuğun kabiliyetlerini görebilme” ya da “pozitif çocuk terbiyesi” diyoruz. Hâlbuki cezâ, çocuğun kabiliyetlerini körelttiği gibi, negatif bir terbiye usûlüdür.

2-Çocuk, ezân okuduktan sonra, ona bir kese içinde para ikram ediyor. Hâlbuki o an karşısında duran çocuk, suçlu bir kişi olmasına rağmen Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu çocuğa bir kese para veriyor ki, böylesi bir muâmele “maddî mükâfat”tır. Suç işlemiş olan bir çocuğa maddî olarak mükâfât vermek, sanırım hiç kimsenin aklına gelmez. Belki de çocuk bu davranışı bir kere daha tekrar eder diye korkarız. Zaten bu anlamsız korkularımız değil mi ki, çocuk terbiyesinde, kaşları çatık bir anne-baba rolü oynamak zorunda olduğumuzu hissettiriyor bize!..

3-Daha sonra, çocuğun saçlarını okşuyor. Saç okşamak da bir mükâfât türüdür. Bu davranış “duygusal mükafat”tır. Az önce ezânla dalga geçen çocuk, hâlâ cezâ almadığı gibi, üçüncü kez mükâfât ile karşılaşıyor.

4-Ardından; “Allah, seni mübârek kılsın, Allah sana bereket yağdırsın” diyerek duâ ediyor. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu davranışı ile de çocuğun vicdânına hitap ediyor ve bir kere daha “duygusal mükâfât”la ona yaklaşıyor. Bu da aynı olay içinde dördüncü mükâfâttır.

5-Daha sonra çocuğu Mekke’ye müezzin olarak tâyin ediyor ki, böylesi bir pâye herkesin gıpta ile bakacağı bir makamdır. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- suç işlemiş bir çocuğa karşı çokça cömert davranıyor ve bunca mükâfâttan sonra, bu defa da en üst perdeden bir “sosyal mükâfât” veriyor.  İşte size Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bir suçlu çocuğa yaklaşım tarzı!..

Efendimiz bu çocuğa ne kaşlarını çatarak, ne parmağını sallayarak, ne de “Bir daha böyle yaparsan sana şöyle şöyle yaparım.” diye tehdit ederek yaklaşıyor… Aksine çocuğun vicdanına giden bütün kanalları kirden temizler gibi, çocuğu mükâfât yağmuruna tutuyor.

Kütüb-i Sitte’de rastladığımız bu sahâbî efendimizin adı Ebû Mahzûre -radıyallâhu anh-!.. Efendimizin terbiye usûlünün, onun üzerindeki tesirine bakın ki, o günden sonra bu sahabî efendimiz saçlarını hiç kesmiyor. Yaşlılığına yakın bir dönemde ona:“-Saçların böyle çok çirkin görünüyor, kes artık şu saçlarını Yâ Ebû Mahzûre!..” denildiğinde, o çok hiddetleniyor ve:“-O saçlara kim dokundu siz bilmiyor musunuz?” diye soruyor.

İşte size peygamberâne çocuk terbiyesi…Hadis ansiklopedilerini alt-üst edelim, bakalım, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sünnetlerini tek tek ele alalım. Eğer O’nun -sallâllâhu aleyhi ve sellem- suç işleyen çocuklara karşı uyguladığı bir tek cezâ şekline rastlar isek, o usûlü hep birlikte çocuklarımıza uygulayalım…Ama yok!.. Bunca yıldır bu konuda araştırma yapmış birisi olarak söyleyebilirim ki; Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hiçbir çocuğu cezâ ile terbiye ettiğine şahsen ben rastlamadım.

Düşünün lütfen!.. Eğer, suç ile mücâdelede “Cezâ” etkili bir yöntem olsaydı, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu çocuğa, en azından kaşlarını çatmaz mıydı?Çatmazdı ve çatmadı da… Çünkü bugünkü pedagojik veriler de mükâfâtın çocuk terbiyesinde çok olumlu bir tesir gücünün olduğunu ortaya koyuyor. Cezâ ile davranış değiştirmeye çalışmak ise, çocuğun dünyasında negatif bir tesir oluşturarak onu yeni yeni yanlışların içine sürüklüyor.Evet, belki hayvanları terbiye etmek için cezâ metotları kullanılabilir, ama insan terbiyesinde “cezâ” kalp kırıcıdır, onur kırıcıdır, izzet ve haysiyete düşmandır.

Adem Güneş

Asla çocukları çocuk yerine koymayın!

Peygamber Efendimiz çocuklarla karşılaştığında büyükler gibi selam verirdi. Onlarla sır paylaşırdı. Çocuklara değer verir en yorgun olduğu zamanlarda bile onları incitmezdi. Ayrıca, Peygamberimize göre çocuklar büyükleri rahatsız etmez, büyükler çocukları rahatsız eder. Hasta çocuk ziyaretinde bizler çocuklarla ilgilenmekten çok anne ve babayla konuşmakla meşgul oluruz. Oysa peygamberimiz çocuklarla meşgul oluyor, onlarla konuşuyordu.