RANA ÇOLAK

“Çocuk” konulu Fotoğraf Yarışması Forum İstanbul’da

World Press Photo 11 Sergisi Etkinlikleri kapsamındaki “Çocuk” konulu Fotoğraf Yarışması Forum İstanbul’da!

Amatör veya profesyonel, tüm fotoğrafçıların katılımına açık olan, D-SLR fotoğraf makinesi ödüllü Fotomaraton yarışması bu haftasonu Forum İstanbul’da… Canon işbirliği ile düzenlenen ve yarışmacıların Cumartesi saat 10:00’la, Pazar saat 16:00 arasında, diledikleri zaman kayıt ve fotoğraf teslimi yapabilecekleri yarışmanın ödül töreni de Pazar saat 19:00’da yapılacak.

Fotomaraton’un bu yılki konusu ise “Çocuk”.

Forum İstanbul, dünyanın en etkileyici karelerinin sergilendiği “World Press Photo 11 – Dünya Basın Fotoğrafları 2011” Sergisi kapsamında çeşitli etkinlikler düzenlemeye devam ediyor. “Fotoğaf’ın F’si” isimli çocuklara yönelik atölye çalışmasının ardından tüm amatör ve profesyonel fotoğrafçıların katılımına açık olan Fotomaraton yarışması da Forum İstanbul’da… Canon işbirliği ile düzenlenen ve konusu “Çocuk” olan bu yılki Fotomaraton kapsamında, yarışmacılar 24 Eylül 2011 Cumartesi saat 10:00’dan itibaren diledikleri zaman yarışma masasına kayıt yaptırabilecekler  ve ardından çektikleri fotoğraflardan 3 tanesini en geç 25 Eylül 2011 Pazar saat 16:00’da yarışma masasına teslim ediyor olacaklar. Saat 16:00’da başvuru ve fotoğraf teslimlerinin tamamlanmasının ardından toplanacak jüri dereceye girenleri belirleyecek ve saat 19:00’daki ödül töreni ile Fotomaraton 2011 sona erecek.

“Çocuk” temalı fotoğraflar yarışıyor

Günümüzde alışveriş merkezleri, kent yaşamının vazgeçilmez çekim merkezleri olmuş ve sadece bir alışveriş merkezi değil, aynı zamanda yaşam ve eğlence merkezi görevi de üstlenen bu mekanlar, ailelerin ve dolayısıyla da çocukların zamanlarını geçirmek için ilk tercihlerinden biri haline gelmiştir. Bu noktadan yola çıkılarak bu yıl ikincisi düzenlenen Fotomaraton yarışması için “Çocuk” konusu seçilmiştir.

Alışveriş merkezinde gün içinde gerçekleşen çocuklara yönelik etkinlikler, çocuklara özel oyun ve eğlence alanları, çocuk mağazaları, çocukların ilgisini çekecek sergiler ve tabii ki alışveriş merkezindeki ilginç karşılaşmalar, Fotomaraton’a katılan yarışmacılar için olası yola çıkış noktaları olacak.

Çocuklar için “Fotoğraf’ın F’si”

World Press Photo 2011 sergisi kapsamında çocuklar da unutulmadı. Çocuklara fotoğraf sevgisi aşılamak amacıyla Canon işbirliğiyle “Fotoğraf’ın F’si” isimli bir atölye çalışması da gerçekleştirilecek. 17-18 Eylül tarihlerinde  13.30 – 19.30 saatleri arasında düzenlenecek atölye çalışmalarında 2 gün boyunca 5-12 yaş grubundaki 120 çocuk ağırlanacak.

Canon ve TNT nin sponsorluğu ve Geniş Açı Proje Ofisi nin katkıları ile desteklenen World Press Photo 2011 sergisi, 28 Eylül 2011 tarihine kadar Forum İstanbul da gezilebilecek.

FOTOMARATON A KATILIM KOŞULLARI:

Fotomaraton, Seçici Kurul Üyeleri, Forum İstanbul çalışanları, Canon çalışanları ve onların birinci derece yakınları dışında, tüm amatör ve profesyonel fotoğrafçılara açıktır.

Fotomaraton 24 Eylül 2011 Cumartesi saat 10:00 da başlayıp, 25 Eylül 2011 Pazar saat 16:00 da sona erecektir.

Yarışmacıların, 24 Eylül 2011 Cumartesi saat 10:00 dan itibaren  Dünya Basın Fotoğrafları 2011 Sergisi nin bulunduğu Zemin Kat Büyük Meydan daki Fotomaraton masasına gelip kayıt yaptırmaları ve başvuru formunu doldurmaları gerekmektedir.

Yarışmacılara kayıt sırasında sıra numarası verilecek, kayıt masasında bulunan “START” tabelasını fotoğraflamaları istenecek ve bu fotoğrafın ismi/numarası kayıt formlarına yazılacaktır. Yarışmacılar, bu fotoğraftan sonraki isme/numaraya sahip fotoğraflarla fotomaratona katılabilecektir.

Yarışmacılar fotoğrafları kendi dijital fotoğraf makineleri ile çekeceklerdir.

Yarışmaya katılan fotoğrafçıların, fotoğraflarını en geç 25 Eylül 2011 Pazar saat 16:00 ya kadar kayıt masasına teslim etmeleri gerekmektedir.

Fotomaratona katılacak fotoğrafların bu tarihler arasında çekilmiş olması zorunludur. Aksi tespit edilirse yarışmacı diskalifiye edilecektir.

Yarışmacılar, fotoğraflarını kayıt masasında bulunan görevliye hafıza kartlarında teslim edecek, hafıza kartındaki kayıt sırasında çekmiş oldukları “START” fotoğrafından sonraki fotoğraflar bilgisayara aktarılacak ve yarışmacı bunlar arasından en fazla 3 tanesini seçerek yarışmaya katılacaktır. CD ye kayıtlı olarak getirilen fotoğraflar ya da fotoğraf baskıları kabul edilmeyecektir.

Yarışmacıların seçmiş olduğu (maksimum 3) fotoğrafların kayıt masasındaki yazıcılarda çıkışları alınacak, arkalarına yarışmacının sıra numarasına göre isim (001-1 gibi) verilecek ve yarışmacının eksiksiz olarak doldurduğu ve imzaladığı başvuru formuyla birlikte bir zarfın içine konacaktır.

Ödül alan ve sergilenmeye değer bulunan fotoğraflar, ilerleyen tarihlerde Forum İstanbul da açılacak bir sergide teşhir edilebilecek, Forum İstanbul un internet sitesindeki Fotomaraton sayfasında yayınlanabilecek, bir katalog halinde yayımlanabilecek ve Forum İstanbul un çeşitli basılı ve görsel materyallerinde tanıtım amaçlı kullanılabilecektir. Fotoğrafların yukarıda adı geçen durumlarla sınırlı olmak kaydıyla tüm kullanımları hakları Forum İstanbul a aittir. Bu durumda ayrıca bir telif ödenmeyecektir.

Fotomaratona katılanlar yukarıda belirtilen koşulları kabul etmiş sayılır.

FOTOMARATON TAKVİMİ:

Fotomaraton başlangıcı                                : 24 Eylül 2011 Cumartesi Saat 10:00

Fotomaraton bitişi                                         : 25 Eylül 2011 Pazar Saat 16:00

Sonuçların açıklanması ve ödül töreni    : 25 Eylül 2011 Saat 19:00

Sonuçlar, 26 Eylül 2011 tarihinden itibaren Forum İstanbul internet sitesi (www.forumistanbul.com.tr) ve basın aracılığı ile kamuoyuna duyurulacaktır.

ÖDÜLLER:

·         Birincilik Ödülü: Canon EOS 600D Fotoğraf Makinesi

·         İkincilik Ödülü: Canon EOS 550D Fotoğraf Makinesi

·         Üçüncülük Ödülü: Canon EOS 1100D Fotoğraf Makinesi

Seçici Kurul, gerek gördüğü takdirde bu ödüllerin dışında da ödül ya da belge verebilecektir.

SEÇİCİ KURUL:

·         Murat Germen (Fotoğrafçı, Sabancı Üniversitesi Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğretim Görevlisi)

·         Laleper Aytek (Fotoğrafçı, Koç Üniversitesi Medya ve Görsel Sanatlar Bölümü Öğretim Görevlisi)

·         Doç. Dr. Melih Zafer Arıcan (Bahçeşehir Üniversitesi Fotoğraf ve Video Bölüm Başkanı)

·         Joao Xavier (Forum İstanbul Genel Müdürü)

·         Cüneyt Akman (Canon Euraisa Ürün Yöneticisi / Tüketici Görüntüleme Ürünleri)

İLETİŞİM:

Geniş Açı Proje Ofisi / 0212 251 70 03

www.forumistanbul.com.tr/WPP

http://www.gapo.org/wpph11fotomaraton.html

2011 Dünya Basın Fotoğrafları Sergisi Forum İstanbul’da

2011 Dünya Basın Fotoğrafları Sergisi  Forum İstanbul’da

Dünyanın her yıl tekrarlanan en büyük ve en prestijli sergisi “World Press Photo 2011 – Dünya Basın Fotoğrafları 2011” Sergisi, 6-28 Eylül tarihleri arasında Forum İstanbul’da fotoğraf tutkunlarıyla buluşacak. Forum İstanbul, dünyanın en etkileyici karelerinin izlenebileceği World Press Photo 2011 kapsamında dünyaca ünlü foto muhabiri Riccardo Venturi yi ağırlayacak.

Bu yıl 54. sü düzenlenen “World Press Photo” yarışması eserleri, Forum İstanbul da düzenlenecek sergi ile Türkiye ye geliyor. Dünyanın en prestijli basın fotoğrafları sergisi olan “World Press Photo 2011” 6-28 Eylül tarihleri arasında Forum İstanbul da gezilebilecek.  Dünya foto muhabirliğinin bir yıllık güncesi niteliğini taşıyan ve geçtiğimiz yıl dünya gündemine oturmuş olayların canlı belgesi fotoğrafların da yeraldığı sergi, her sene tekrarlanan etkinlik çerçevesinde yılboyu dünya çapında belli başlı metropolleri gezerek milyonlarla buluşuyor. Hollanda Kraliyeti Başkonsolosluğu katkılarıyla  Türkiye ye getirilen sergi nin 2009 ve 2010 seçkileri yine Forum İstanbu da ağırlanmıştı.

Her yıl dünyanın dört bir yanından foto muhabirleri, ajans, gazete ve dergiler tarafından yarışmaya gönderilen fotoğraflar 13 kişilik bağımsız uluslararası bir jüri tarafından 10 farklı kategoride değerlendiriliyor. Bu yılki yarışmaya ise 125 ülkeden 5691 fotoğrafçı, 108.059 fotoğrafla katıldı. 10 kategoride yapılan değerlendirmeler sonunda 23 ülkeden 55 fotoğrafçı çeşitli ödüllere layık görüldü. Yarışmanın en büyük ödülü olan World Press Photo of The Year 2011 ise Güney Afrikalı fotoğrafçı Jodi Bieber in Bibi Aisha portresine verildi.

 

Ödüllü foto muhabiri Riccardo Venturi Forum İstanbul da

Bugüne kadar komünizm sonrası Arnavutluk, Tayland da çocuk fahişeler, Almanya daki dazlaklar gibi uluslar arası alandaki farklı konular ile Sri Lanka ve Endonezya daki tsunami ve İran daki deprem gibi  önemli sıcak haberleri fotoğraflayan başarılı foto muhabiri Riccardo Venturi World Press Photo 2011 sergisi kapsamında Forum İstanbul da ağırlanacak. 1997 yılında Afganistan da yaptığı çalışmayla bir World Press Photo ödülü kazanan Venturi hali hazırda uluslararası haber önemi olan konular ve kişisel projeleri üzerinde çalışıyor.

Riccardo Venturi ile World Press Photo 2011 kapsamında Forum İstanbul da  6-7 Eylül tarihlerinde Fotojurnalism üzerine düzenlenecek ileri seviyede atölye çalışmaları basın fotoğrafçılarına, bağımsız çalışan foto muhabirlerine, üniversitelerin fotoğraf bölümlerinde okuyan öğrencilere, basın fotoğrafına ilgi duyan amatör fotoğrafçılara açık olacak.  Bu yılki World Press Photo yarışmasının Genel Hikâyeler kategorisi Tek Fotoğraflar dalında ödül kazanan Riccardo Venturi nin, bugüne kadar gerçekleştirdiği çalışmalarda konularını nasıl seçtiğine ve onları hayata geçirirken izlediği yöntemlere odaklanan geniş kapsamlı bir sunumla başlayacak olan atölyeler, fotoğrafçının katılımcıların foto röportajlarını teker teker değerlendirilmesi ve önerilerde bulunmasıyla devam edecek.

Uçurtma Avcısı – Khaled Hosseini

Uluslar arası çoksatar listesine girmiş ve 8 milyonu aşkın kişi tarafından okunmuş olan Uçurtma Avcısı, hem 2006 hem de 2007’de Penguin/Orange Readers’s Group Ödülü’nü kazandı.

Emir ve Hasan, Kabil’de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk… Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir’le Hasan’ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur. Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California’ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan’ın hatırasından kopamaz.

Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları…

Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.

Uçurtma Avcısı’nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü..

Umre Notları

……. Denilebilir ki hac ve umre, sabırdan ibarettir. Sabreden bu yolculukta heybesini doldurabileceği gibi, sabırsız olan da bomboş geri dönebilir. Hacca ve umreye hazırlanan kimseler, yolculuğa çıkmazdan birkaç hafta önce kendi kendilerine sabır egzersizleri yapmalı ve tepki gösterme duygularını kaybetmiş gibi yaşamayı denemelidir. Bu yöntem, mukaddes yolculukta çok işe yarayacaktır……

……Mermer döşeli geniş bir avludan Mescid-i Nebevî’ye girdik; cennet bahçesine girer gibi, Kevser havuzuna kanar gibi… Efendimizin şöyle bir hadisi var: “Benim evimle minberimin arası, cennet bahçelerinden bir bahçedir.” Bu kadar derbeder hâlime rağmen bunu hissedebildiğime göre, bu mekânda cennetteki huzuru ve kokuyu duyan nice berrak gönül olduğuna kat’i kanaat getirdim. Evet, ben şahadet ederim ki, Efendimizin metfun bulunduğu yer ile minberi arası cennetten bir bahçedir…….

…..Efendimiz aleyhisselâtü vesselâm buyuruyor ki: “Kim bana salât ü selâm getirirse, Allah ruhumu bana iade eder ve ben o selâmı alırım.” Bu hadisten şöyle bir sonuç çıkarmak mümkün: Yeryüzünde her saniye binlerce mümin, Efendimiz aleyhisselâtü vesselâma salât ü selâm getirdiğine göre, demek ki O zat sürekli hayattadır ve kendisine gönderilen salât ü selâmları almaktadır. O’nun huzurunda, O’nun canlı olduğunu en derbeder gönül bile hisseder kanaatindeyim…..

…“Kâbe’nin karşısında, onu seyrederek namaz kılmak ve ibadet etmek hüner değil… Asıl hüner, buradan Kâbe’yi görebilmektir. Kalbinin ne kadar sığ olduğunu gör, hâlinden utan!”….

Şeref Yılmaz

(Umre Notları)

işten eve dönerken kalpten, gözden, akıldan geçenler

Saat 17:30

Mesai saati doldu.

Dağınık masama şöyle bir göz atıp solumdaki etejerin üzerinden gazetemi aldım.

Mantomu giyindim, çantama uzandım.

Kapıdan çıkana dek karşıma çıkan arkadaşlara iyi akşamlar dileyip sokağa çıktım.

Mis gibi bir hava…

Soğuk, nemli, dumanlı ve karanlık bir sema.

Oh ! dedim.

Nefes almak ne güzel.

Mantoma daha bir sıkı sarıldım ve servis aracına yöneldim.

Her zamanki yerim, her zamanki gibi beni bekliyordu.

Oturdum…

Radyoda rahatsız edici bir müzik vardı. Çantamdan mp3 playerimi çıkartıp bana daha iyi gelen melodileri dinlemeye başladım.

Aksilik, pil bitti. Yedek pile baktım ki oda bitik halde. Kısmet diyip camdan dışarıya bakmaya ve kulağımı tırmalayan o tuhaf şarkıyı duymamaya çalıştım.

Trafik vardı.

Arabalar , insanlar bir yönden diğer yöne koşturuyorlardı.

Mani olamadığım düşünce akışına daldım.

İnsanların yüzlerine, duruşlarına, yürüyüşlerine, bakışlarına, bazen dalgın hallerine bakıp onların nasıl bir hayat sürmekte olduklarını anlamaya çalışırım hep.

Acılı mı, kavgalı mı, huzurlu mu, mutlu mu, fakir mi, hasta mı, dertli mi, başarılı mı, kavgacı mı, ara bulucumu ..

Acaba şu kadının çocukları var mı ?

Bu adam eşini döven bir adam mıdır yoksa seven mi ?

Şu genç kimle telefonlaşıyor, sevdiği kızla mı, arkadaşıyla mı ?

Montunun önünü kapamamış bu ufaklık, kesin hasta olacak, annesi ilgili bir kadın mı acaba ?

Şu berber kaç saattir böyle boş bekliyor, kazançlı bir gün mü oldu onun için ?

Şu dedenin ağrısı var galiba, acılı duruyor ?

Şu genç kız evine mi gidiyor, onu neler bekliyor, adımları geri geri mi gidiyor yoksa mutlulukla mı?

Turşucu önünde yaşlı bir ihtiyar.

Dükkanın küçük camından içeri eğilmiş, bir şeyler anlatıyor.

Kafasında beresi var ama sırtında neden hırkası yok?

Yok mu acaba?

Unutmuştur belki de sokağa çıkarken almayı.

Kolay olana inandırmaya çalışırken kendimi,

Ayakkabılarına iniyor gözlerim.

Üşüyorum….

Her insan bir dünya, içinde ne gizler saklıyor.

Bana bakan ne düşünüyor kim bilir ?

Ben gibi düşünüyor mu insanlar ?

Anlamaya çalışıyor mu ?

Saçmalıyor muyum?

Olsun, hoşuma gidiyor.

“Evin önünde inmiyim,  merkezde inip biraz yürüyüş yapmak iyi gelecek” diye düşünüyorum. Anneme telefon açıp gecikeceğimi ve oğluma yarım saat daha bakmasını rica ediyorum, Allah razı olsun, “merak etme” diyor.

Bir siren sesi…

Neler oluyor ?

Arabalarda bir telaş hali olunca anlıyorum ambulans geliyor.

Önce ışıkları, gecede kızıllık yayıyor.

Sonra sol yanımdan hızla geçiyor.

Acıyor canım.

Ambulans daki hasta yakının suleti buzlu cama yansımış, eğilmiş hastasına bakıyor.

Yüzünü görür gibi oluyor, tıkanıyorum.

Dua yolluyorum…

Şöför hızlı gidiyor, sevmiyorum bu hali, daralıyorum, ilgimi başka yöne kaydırmaya çalışıyorum.

Gök yüzüne bakıyorum yeniden.

Gece karanlığında görünen beyaz bulutlar hoşuma gider, ama yoklar, göremiyorum…

Şöförün hızlı gidişi bana ölümü hatırlatıyor.

Tam o anda ölmüş olduğumu düşünüyorum , korkuyorum hazırlıksız halimden, oğlumu düşünüyorum, beni beklediğini… “yavaşlayalım lütfen” diyorum kaptana, frene basıyor.

Soluklanıyorum.

Ama ölüm çıkmıyor aklımdan. Sahip olduğum nimetleri düşünüyorum tek tek ve tüm bunlar karşı şükranımın ne kadar az olduğunu. Nemleniyor gözlerim, kızıyorum kendime.

Şu koca kainatta bir nokta kadar bile olamayacak ben gibi aciz, kusur dolu, günahkar kuluna bunca nimeti veriyor Rabbim.

Peki karşılığı ?

Benim vazifelerim ?

Başım öne düşüyor, af diliyorum…

Yeni bir niyette bulunuyorum temiz sayfalar için.

Yardım et Rabbim..

Bu düşüncelere boğulmuşken yolun bittiğini fark ediyorum.

26 yıldır yaşadığım semtimdeyim.

O çok sevdiğim semtimde.

Ana caddeden aşağıya yürümeye başlıyorum.

Kulağım sokak seslerinde.

Cadde çok kalabalık, sağa sola koşuşanlar.

İçlerinde kaybolmak hoşuma gidiyor.

Her zamanki kitapçımın önüne geliyorum.

Kapı önüne resimli hikaye kitapları koymuşlar ”1 YTL”

Ucuzmuş.

Oğlum için seçmeye başlıyorum. Üzerinde “3-5 yaş grubu” diyor.

Bebeğim 16 aylık ama yinede seçiyorum bir tane.

Çünkü oğlum seviyor resimlere bakıp annesinin anlattığı şeyleri dinlemeyi.

İçeri giriyorum.

Görevliye kitabı emanet edip üst kattaki kitaplara bakmak istediğimi söylüyorum.

Güzel gülüşlü genç, başı ile tasdik ediyor.

Merdivenden çıkarken duvarlara asılı olan yeni yayınlara göz atıyorum.

Arkadaşımın kitabı da tavsiye edilenlerin arasında.

Ah… Alıp da okumadığım kitaplarım arasında kalmış.

Nasıl bir mahcubiyet hali bendeki.

Stantların içinde önce “aile ve kadın” kısmına yöneliyorum.

Cazip bir şey çarpmayınca gözüme, edebiyat kısmına geçiyorum.

Ortalıkta hoş bir sessizlik, fonda tasavvuf musikisinin tatlı nağmeleri.

“Mor Mürekkep”…

İşte okuyacaklarım listesindeki kitap.

Kaç zamandır “okumalıyım” diyip de almayı unuttuğum kitap.

Arka kapağındaki satırlara göz atıyorum, İşte okunası bir kitap….

CD ler kısmına geçiyorum.

“Minik dualar” ı arıyordum uzun süre. Her gelişimde kalmadığını söylüyorlardı.

İnşallah bu sefer vardır diye düşünüyorum,

Evet orada !

“Oğluşum sevinecek” diye gülümsüyorum.

Kasadaki görevliye cd ve kitabı teslim ederken bir başka kitap çarpıyor gözüme :

“Kalbin Sularında”…

Uzanıyorum, uzanırken o elektriği alıyorum sağ elimden yüreğime.

Arka kapağında yazanlar hoşuma gidiyor,

Ön söze bakıyorum,

Ruhuma dokunuyor.

“Bu da lütfen” diyorum,

Ödemeyi tamamlayıp kapıdan çıkıyorum.

Evime götürecek caddenin  başına geliyorum.

Köşede iki okullu kız öpüşüp vedalaşıyorlar.

“Yarınki sınava iyi hazırlan” diyor biri diğerine.

Okul günlerim aklıma geliyor, sınav arefesindeki gergin hallerimi, sokak köşelerinde arkadaşlarımla uzun süren vedalaşmalarımı.

Ne kadar uzak görünüyor gözüme o günler.

Bir rahatlamışlık, bir güven bende.

Okul bitti ya, sınav falan derdim yok artık ne güzel diyorum içimden.

Peki ya o mutlak sınav günü?

Sıçrıyorum  rahat halimden.

“İçimdeki bu ses eksilmesin ne olur, hatırlatsın sürekli .

Dalmak istemiyorum rehavete Allahım”  diyorum.

Kibar bir bayan şöför yol veriyor, tebessüm ediyorum gözlerine bakarak.

İki kedi dalaşıyor bize inat birbirleri ile

“İndirim”

Dükkanların vitrininde kocaman afişler ,kıpır kıpır oluyor içim.

Biz kadınlara has bir şey bu galiba.

“Baksam mı girip içeriye? ”

Yok Yok kalsın, hem gecikirim hem de gereksiz masraf yaparım.

Karşı kaldırıma geçtiğimde :

“Köşedeki dükkana uğramalı, minik saksılar almalı, lalelerimi ekme vakti geldi de geçiyor, toprak vardı galiba evde.” diye düşünüyorum

Dükkandan içeri girip bakındığımda istediğim türden saksıların olmadığını görüyorum.

Üzülüyorum.

Yarına nasip olur inşallah diyorum kendi kendime.

Yürümeye devam…

Fırının önünde iki adam konuşuyor.

Tam yanlarından geçerken biri diğerine “ne iş olsa yaparım, beni bilirsin”  diyor

Zor….

Allah rızkını kolaylaştırsın diyorum içimden.

Tuhafiyenin önünden geçiyorum

Karşıdan 2 kişi geliyor

Biri hararetle yanındakine öyle bir yemin ediyor ki, kızıyorum

Hep kızdım bu kadar iştahlı yemin edenlere

Bir yandan da üzülüyorum

Ve evin önündeyim

Apartmanın kapısını açmam için önce anahtarı bulmam lazım

Peki ama nerede bu?

Ah şu çantamın içinden ne ararsan var….

Fazlalıkları boşaltmalı.

Sonunda anahtar çarpıyor elime

Dairemin önündeyim

Besmele ile anahtarı çeviriyorum

Kapıyı açıyorum

Evim…

Sıcacık…

Çok şükür Rabbim

26-12-2005

Rana Çolak